gergin migros poşeti günlükleri


“bakış açısı çok önemlidir...” demiştir, ‘gergin migros poşeti günlükleri’nin yazarı karuman derdil. belki de doğru söylemiştir...
‘gergin migros poşeti günlükleri’ bir anne ile iki çocuğunun, evdeki erzakın bitmesi üzerine alışverişe çıkmaya karar vermeleriyle başlar. babanın huzuruna çıkan anne, para ister. ancak baba bir alışverişin o kadar da gerekli olduğunu düşünmemektedir. bir yandan da annenin, hele bir de çocuklarla beraber, gerçekten de oldukça gereksiz şeyler alıp mevcut parayı çarçur edeceğinden emin olduğunu iddia etmektedir. çocukların da desteğiyle anne ikna çalışmalarına girer; gereksiz hiçbir şey alınmayacağına dair yeminler edilir. ilk iki bölümde babanın ikna edilmesine yönelik planların yapılması ve uygulanması, bütün bunlarda da başarılı olunmasıyla geçer ve nefes kesici bir bölüm başlar: ‘canavar asansörle mücadele’. soluk kesen bir heyecan barındırır bu bölüm: kana susamış sivrisinekler, kopmaya yüz tutmuş halatlar, yoğun bir sidik kokusunun baskısı, bozuk düğmeler, her an kesilmesinden korkulan büyük güç elektrik... sağ salim asansörden çıkan anne ve çocuklar bir sonraki bölümde, otobüs durağında garip bir bekleyiş içine girerler. anne çocukların huzursuzluğunu ve sıkıntılarını gidermeye çalışır ancak gerçekten de çok sıkıcıdır çünkü otobüs bir türlü gelmek bilmiyordur. çocukları ayrıca, bir köşede duran şemsiyeli ihtiyar da oldukça huzursuz etmektedir zira çocuklardan daha büyük olanı, şemsiyeli adamın bir kötülük peşinde olduğundan emindir...
bu gerilimli bölümden sonra, otobüs yolculuğu başlar. beraber otobüse doluşurlar ancak boş yer sayısı azdır. anne pencere kenarında bir yere oturup yerini sağlama almıştır ancak yan koltukta oturan çocukların dibinde bastonlu adam durmaktadır ve pis pis bakmaktadır. ihtiyarın, ayaktaki diğer yolcularla yaptığı işbirliği sonucunu verir ve küçük kardeş annenin kucağına, büyüğü de koridora geçmek zorunda kalır. aslında bu tam bir yenilgi değildir çünkü yolculuğun yirminci dakikasında ihtiyar adam fenalaşır ve bir kargaşa olur. ihtiyarın otobüsten indirilip, hastanenin birine koşullandırılan bir taksiye bindirilmesiyle çocuklar tekrar eski yerlerine kavuşurlar. bu bölüm birçok açıdan heyecanlıdır çünkü şoför aracı çok hızlı kullanmaktadır. çocukları heyecanlandıran, aracın hızlı kullanılmasından başka, çevrede bir sürü aracın da bulunması ve yolların çok dar olmasıdır. otobüsü durduran polisin şoförle tartışması da bu bölüme bir gerilim katar; anne ve çocukların, kalabalık ve sıcak havayla mücadelesi oldukça zorlaşmıştır...
bir sonraki bölüm, kalabalık bir caddede olanları anlatır. anne çocukların ellerini sıkıca tutmuş kalabalık içinde yol almaya çalışıyor ancak satıcılar, tanıtımcılar ve boş boş dolananlar ona engel oluyordur. uzun olması eleştirilen bu bölümden sonra nihayet beklenen bölüm başlar: ‘süpermarketin karışık dünyası’
annenin alışveriş hırsına karışan çocukların doyumsuz istekleri eldeki parayla çeliştikçe okuyucu sayfaları art arda çevirmekten kendini alamaz. süpermarketin büyülü dünyasında, fiyat etiketleri ve renkli ambalajlar arasında bir o yana bir bu yana savrulan anne ve çocuklar, yer yer gerilim dolu, yer yer okuru kahkahaya boğan olaylar yaşarlar. oldukça uzun olan bu bölüm, kasalarda gerilimin doruğuna ulaşır: para yetmemektedir; bu yüzden alınan şeylerden bir bölümünü bırakmak gerekmektedir. okur, kahramanların duygularını ister istemez paylaşır. paranın alabileceğinden fazlasını almaya kalkışmışlardır ve işin üzücü yanı, her birini severek ve isteyerek almış olmalarıdır. kasiyerlerin soğukkanlılığından nefret eden okur, anne ve çocukların yer yer fedakarcasına, yer yer acı dolu iadeleri karşısında, kendisini, daha doğrusu evrendeki yerini ve önemini düşünmeden edemez... şu soruyu sorar kendine: “ben olsaydım ne yapardım?”
kalan bölümler dönüş yolculuğunu anlatır. yine otobüs, kalabalık, sıcak... bütün bunlara iki koca paket de eklendiğinden, bu bölümler tekrar etkisi yaratmıyor. özellikle otobüste, paketin birinin yırtılması,okuru oldukça heyecanlandırıyor.
final bölümünde babanın, rakıyı nası’ unutursunuz yahu, bağırtısıyla başlayan gerilim, gayet yorgun düşmüş annenin, kolay mı her şeyle uğraşmak, her gün her şeyin peşinden ben koşturuyorum, canımdan bezdirme beni, tehdidiyle ve çocukların zırlamalarıyla son buluyor ve hep beraber, televizyondaki magazin programlarından birine aptallaşmalarıyla yerini anlamsız bir mutluluğa bırakıyor.

0 y o r u m :: gergin migros poşeti günlükleri

Yorum Gönder