zaman ve mekan kırıldı; bunu nasıl anlatabilirim; olmayan bir adaya düştüm diyelim? dört farklı anahtar ve bir kilit tutuyorum elimde. sadece bir kilit nedir ki? kapı, dolap işte onun gibi bir şey gerekmiyor mu?
bir uzaktan kumanda var, sırf o havada süzülmesin diye altında da ahşap bir sehpa. hiç şaşırtıcı olmamakla beraber, bir televizyon ya da kumanda edilecek bir şey göremiyorum.
tek bir sigara var, yıllarca yanmaya yemin etmiş bir zippo çakmak yanında ve onlar da sehpanın üzerindeler. hemen uzandım sigaraya; özel bir an bekleyecek değilim; çok da güzel oldu!
açma halkası (bunu ödüllü kampanyalardan biliyorum, yoksa ben öyle demezdim) bulunmayan bir fanta var. sigaradan sonra içmek istedim. parmağımla biraz bastırırsam o bölümü içeri göçer diye düşündüm ama “hayır” dedi bana, kardeşimin üç beş yıl önce getirdiği küçük porselen saki bardağı, “hayır öyle açılmayacak; öyle açılsa ne kadar da güzel olur değil mi hayat? oysa hayat güzel olacak olsaydı zaten senin şu açma halkası dediğin şey yerinde olurdu” oysa bir yudum bile saki içmedim şu kısa hayatım boyunca! “ona açma halkası diyen ben değilim!” diye itiraz etmeden de duramadım ama.
güçlü bir baskı en sevdiğim yüz şarkının listesini hazırlamamı söylüyor; başka zaman olsa zevkle yaparım bir liste ama kırık ki zaman olsun mekan yok! o güçlü ve anlamsız baskıyı ciddiye almıyorum ve anahtarlardan birini kilide sokup fantayı açıyorum. ne hoş sürpriz, fantanın içinde bir şey yok; açma halkasının olmaması boşuna değilmiş.
bir uzaktan kumanda var, sırf o havada süzülmesin diye altında da ahşap bir sehpa. hiç şaşırtıcı olmamakla beraber, bir televizyon ya da kumanda edilecek bir şey göremiyorum.
tek bir sigara var, yıllarca yanmaya yemin etmiş bir zippo çakmak yanında ve onlar da sehpanın üzerindeler. hemen uzandım sigaraya; özel bir an bekleyecek değilim; çok da güzel oldu!
açma halkası (bunu ödüllü kampanyalardan biliyorum, yoksa ben öyle demezdim) bulunmayan bir fanta var. sigaradan sonra içmek istedim. parmağımla biraz bastırırsam o bölümü içeri göçer diye düşündüm ama “hayır” dedi bana, kardeşimin üç beş yıl önce getirdiği küçük porselen saki bardağı, “hayır öyle açılmayacak; öyle açılsa ne kadar da güzel olur değil mi hayat? oysa hayat güzel olacak olsaydı zaten senin şu açma halkası dediğin şey yerinde olurdu” oysa bir yudum bile saki içmedim şu kısa hayatım boyunca! “ona açma halkası diyen ben değilim!” diye itiraz etmeden de duramadım ama.
güçlü bir baskı en sevdiğim yüz şarkının listesini hazırlamamı söylüyor; başka zaman olsa zevkle yaparım bir liste ama kırık ki zaman olsun mekan yok! o güçlü ve anlamsız baskıyı ciddiye almıyorum ve anahtarlardan birini kilide sokup fantayı açıyorum. ne hoş sürpriz, fantanın içinde bir şey yok; açma halkasının olmaması boşuna değilmiş.