ikinci bölüm burada
üçüncü bölüm burada başladı
içim her ne kadar boşalmış olursa olsun; beni ben yapan gövdemin ihtişamlı varlığı, bir çınar ağacı olarak benim bu kırda varolan tek ağaç olduğumun reddedilemez bir kanıtıydı.
nedenini bilemediğim bir sebepten ötürü sonumu hazırlayan o eyleme kadar, görülebilen ve tartışmasız hissedilebilen gövdemin yadsınamaz net varlığı, çevremi dolduran olağanüstü doğanın bir nevi tamamlayıcısıydı.
çürüyüp boşalmış içimde koca bir boşluk olmasına karşın, o boşluğu içinde tutabilen, saklayabilen güvenilir bir gövdeye sahiptim.
sözümün özü şu:
içimde oluşan boşluk, hiçbir zaman beni kapsamadı.buna izin vermedim.buradaki kritik nüansı bilmem anlatabildim mi?
ona gelecek olursak …
‘Kirpi’ nin varoluşunun temel dayanağı onu kapsayan kendi boşluğuydu.hiçliği tarafından yutulmuştu.içinde büyüyen boşluğu kontrol edip dizginleyebilecek akli bütünlüğe sahip değildi.yok oluşuna teslim olmuş ve sonunda silinmişti.
dolayısıyla artık varlığını kanıtlayabileceği başka şeylere gereksinimi vardı.o zarif, harikulade tül elbiseyi bu yüzden giyiyordu.fark edilmeye ihtiyacı vardı.görülebilen yalnızca tül elbiseden yansıyan vücut kıvrımları da olsa, buna muhtaçtı.
fakat onu arzulayacak herhangi birinin istediğinde dokunabileceği bir bedeninin olmaması asla değiştiremeyeceği bir gerçekti.
Hezekel’in o ahenkle salınıp duran tül elbisenin içinde ki boşlukta ne gördüğünü hiçbir zaman anlayamadım.gözlerini bu zarif tülden kızın üzerinden alamaması, hayranlık dolu bakışları onun gerçekten de görüp görebileceği en harikulade varlığa baktığını size düşündürür ve şaşırıp kalırdınız.onun bu gerçeküstü bilinci, hayatı sadece o bilincin sınırları çerçevesinde yaşayıp algılaması ve kısmen değersiz bulması ya da en basitçe bilinen ve kabullenilmiş normları, anlamları bile kendi mantık süzgecinde eğip bükmesi, çarpıtıp başkalaştırması ve rayından çıkarmasını bazen anlaşılmaz, yorucu hatta ürkütücü bulurdum.
böyle anlarda, Hezekel’in de o tül elbiseyi aslında bir bedenin taşımadığını bildiğini fakat bunu kabullenmektense hayalinde oluşturduğu bir tanrıçayı, bakmaya doyum olmayan tül elbisenin içine sokmayı tercih ettiğini düşünürdüm.
iyimser ve mantıklı bir yaklaşım değil mi?kabul edilebilir bir açıklama; en azından geleneksel mantığın öngördüğü ölçüde.
aynı mantık kalıbında açıklayamadığım şey ise, tül elbiseli kızın sesini Hezekel’le birlikte benim de duyduğum gerçeğiydi.narin ve kırılgan tondaki sesini, havada süzülüp salınan tül elbisesinin içindeki bomboş hiçlikten duyuyor ve kız konuşmaya başladığında ses rengini eski ve unutulmuş bir ezginin kulağa hoş gelen armonisi kadar melodik buluyordum.
tuhaf ve korkutucu!
seksen iki yılı devirmiş bir çınarın bile, şu uzun ömründe açıklayamayacağı türden paranoid kesitler yaşanabiliyormuş demek ki …
(Devam Edecek)