KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

0 y o r u m
3.
Gece korkunç fakat harikulade görkemiyle ertesi günün ilk saatlerine evrilirken, bar kaldırabileceği doluluk kapasitesinin de bir miktar üstüne çıkmış ve oturabilecek boş bir masa bulmak neredeyse imkansız hale gelmişti.Çoğu müşteri elinde içkisiyle ayakta dolanıyor ve bir kısmı da müziğin ritmine uyarak oldukları yerde salınıp duruyorlardı.

Tmumkg için bu anlar kritik saatler anlamına geliyordu.İşine çok daha sıkı bir şekilde odaklanması ve çalacağı müziğin seçimini itinalı bir titizlilikle seçmesi gerekiyordu.Genellikle uyguladığı sistem: bar tam kapasitesine ulaştığı anda, tempoyu en üst seviyelere çıkarmak için giderek hızlanan müziğin etkisinden faydalanmak ve bu sayede artan coşkuyla birlikte mekanın kendisinden beklenen eğlence düsturunu layıkıyla yerine getirmekti.Bu tempoyu yakaladığı anda mekanın coşkusunu köreltebilecek uygunsuz bir şarkı, tüm geceyi mahvetmek anlamına geliyordu.Zaten bu tür bir yanlış barı dolduran o adrenalin bağımlısı kalabalığın geldikleri hızda mekanı terketmeleri sonucunu doğururdu ki, Tmumkg için bu türden bir terkedilme vakası kariyeri açısından mahfolması demekti; elbette bir de Zebulun’un masasına gelecek hesap konusunda ona verdiği güvence sözü vardı …

Bu geceye ait yevmiyesini biraz da hiç kaçarı olmadığı anlayışıyla, sonuna kadar hak etme motivasyonu ve cebinde ki az parası ve geriye kalan birkaç sigarasıyla Tmumkg, CD çalarda DJ. Shadow parçaları döndürürken bir yandan da tempoyu çıldırtıcı seviyelere çekecek şarkıların seçimlerini yapıyor ve bunun için kafasında belirlediği şarkı sıralamasını dikkatle takip ediyordu.Aklında biraz sonra U.N.C.L.E ın şarkılarından bir tanesini çalmak vardı ve hemen ardından da Chemical Brothers’dan belki “Galvanize” ya da “ Believe”.

Hiç şüphesiz şu anda tüm dikkatini işine vermişti ama gözleri hiçbir zaman çevrede dolaşan veya elinde içkisiyle ayakta dikilip yavaşça dans eden o güzelim kızların üzerinden ayrılmamıştı.İçlerinden herhangi birinin kendisini süzüyor olması ihtimali, aklınca çok muhtemeldi.Bir radar gibi etrafı kolaçan etti.Birasından ufak bir yudum aldı.Eliyle saçlarını geriye doğru şöyle bir harmanladı.Canım, seksi davranması gerekmiyordu ki; o zaten seksiydi.Buna inancı tamdı ve asla çürütülemezdi.Bu sırada gözleri Zebulun’a ve onun yanına oturttuğu Sibel ve Duygu’nun olduğu masaya takıldı.Doğruyu yaptığından şüphesi vardı ama malesef artık çok geçti.Çekiniyordu çünkü, adamın ne zaman, ne bok yiyeceği hiç belli olmuyordu.Onu yıllardır çok yakından tanırdı ve diline hakim olamayıp, defalarca kez bir sepet incirin içine ettiğine de çok şahit olmuştu.

Biraz onları izledi.Galiba herşey yolunda diye düşündü.Zebulun ellerini tuhaf şekllere sokarak kızların yüzüne doğru sallıyor ve bir şeyler anlatıyordu.Doğrusunu söylemek gerekirse kızlarda ona karşı ilgili görünüyorlardı; yüzlerinde ki şaşkınlık ve merak ifadeleri bunun bir işaretiyse eğer, şimdilik endişe edecek bir şey yok demekti.Susmayıp konuşması da olumlu bir gelişme lan, diye düşünen Tmumkg; yeniden dikkatinin önemli bir kısmını önündeki işine, arda kalan yadsınamayacak kısmını da, ileriki saatler için azgın bir hevesle arzuladığı, şüphesiz önüyle yapacağı işe odakladı.
(Devam Edecek)

KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

0 y o r u m
2.
Bu sırada aşağıda, yani özetle tanımlanırsa, hayatın kendisine reva görülen “aşağılık” sıfatını da içinde barındıran anlamıyla birlikte, süre giden yaşamda: her şeyden habersiz olan Zebulun, kaygısızca içmeye devam ederken -hesabın yüklü bir kısmını Tmumkg’un karşılayacağı garantisini almıştı- birdenbire masasına yanaşan iki harikulade kızın varlığını farketmiş ve hiç şüphesiz büyük bir yanılgıya kapılarak, beklediği o ulvi cevabın bir göstergesi olarak, bu iki güzel hatunun kendisine yollandığını düşünmüştü.

Schopenhauer’in merakla beklediği o kırılma anı gerçekleşmek üzereydi.Baş Sorumlu Meleğin, başına buyruk güzel kızı Ephfilya konuşulanları daha iyi duyabilmek için masanın biraz daha yakınına sokuldu.

Kızlar hiçbir çekingenlik göstermeksizin Zebulun’un karşısına oturarak kendilerini tanıtmış ve hemen içecekleri biraları söylemişlerdi bile.İkisi de üniversite öğrencisi, akıllı kızlardı; Sibel Kamu Yönetimi okuyordu ve aslında olmak istediği şey stilistlikti.Öncelikle elbise modelleri tasarlayıp daha sonra tasarladığı bu elbiselere uygun tekstil ürünlerine, model ve uygun aksesuar çizimleri ve grafikleri oluşturmak en büyük hayaliydi. Duygu hukuk fakültesini bitirmek üzereydi ve çocukları çok seviyordu.Sıklıkla buraya gelen bu iki alımlı hatun, Tmumkg’la bir buçuk ay öncesinden tanışıklık kurmuşlardı.Özellikle de Sibel, Tmumkg’u çok çekici buluyor ve bunu saklama gereği de duymuyordu.

Sibel ve Duygu aynı evi paylaşıyorlar ve en önemlisi de iyi geçiniyorlardı.Görünen kısım böyleydi.İyi anlaştıklarını hemen belli ediyorlardı.Daha konuşkan, samimi ve sevimli görünen Sibel, Tmumkg’a olan yakın ilgisi ve onu ilk gördüğü andan itibaren şaha kalkan hormonları yüzünden Duygu’yu da kendisiyle birlikte bu sıkıcı bara sürükleyip durmaktaydı.Tmumkg’u elde etmeyi saplantı haline getirmişti.

Duygu daha burnu havada, sahip olduğu seksapelliği çevresindeki herkese fark ettirmek istermiş gibi tavırlar içindeydi.Zebulun’un onda farkına vardığı ama üstüne kafa yoracak kadar önemli görmediği ilk şey, Duygu’nun erkeklerin beynine kazınmış en korkutucu kalıplardan birisi olan “güzelliğinden ötürü yanına yaklaşılması imkansız kız” imajını, bilerek çevresine hissettirmeye çalışıyormuş gibi bir izlenim yaratmaya çalışmasıydı.Seksi olduğu bir gerçekti.İnanılmaz yuvarlak hatlara sahipti.Dolgun ve yuvarlak hatlar …

Zebulun’un masasına onları Tmumkg yönlendirmiş ve isminden sürekli bahsettiği bu eski dostunu onların da tanımalarını istemişti.Zebulun’un, bu köhne barda yanına gelip de sonra yalnız başına bir masada takılması hoşuna gitmiyordu.Zaten halini de hiç iyi görmüyordu.Bütün riskleri göze alarak Sibel’e rica etti.Eğer onunla beraber otururlarsa, iyi vakit geçireceklerinin de garantisini vererek aslında bir anlamda yalan söyledi.Elbette böyle bir garanti söz konusu bile olamazdı.Ortada sözü edilen materyal Zebulun’du.Alınan risk anlamsız ve büyüktü.Fakat kızların ikisi de Tmumkg’un bu baştan hatalı önerisine olumlu yaklaştılar, zaten Sibel’in Tmumkg’u geri çevirmesi düşünülemezdi.Söylediği her şeye olumlu yaklaşıyor, onunla ters düşmemeye özen gösteriyordu.Büyük ihtimalle tüm bunların acısını yatakta çıkarmayı planlıyordu.

Kızlar bir süredir masada oturuyor olmalarına karşın hala Zebulun’un ağzından tek kelime çıkmaması, hemen arkalarında pozisyon almış olan Ephfilya’yı da oldukça şaşırtmıştı.Acaba söyledi de ben mi duyamadım endişesine kapıldı bir an.Ama bu olamazdı.Bütün dikkatiyle onları dinliyordu.

İrina’nın getirdiği biraların köpüğü bardakların altına doğru akıp süzüledururken, Zebulun sorma nezaketinde bile bulunmadan aniden Sibel’in sigara paketine doğru uzanarak içinden bir tanesini çekip aldı.Ardından yine onun çakmağını kullanarak yavaşça yaktı.Uzun bir nefes çekti sigaradan.Sonra dumanı ağır ağır yukarıya doğru üfledi ve başını indirip kızlara baktı.İkisi de bir süredir onu izliyordu ve muhtemelen düşündükleri şey; şimdi bir şeyler olacak ve bu herif belki de bize hayatın anlamını söyleyecek gibi bir heyecan içerisindeydiler.Bakışlarında yüksek beklentili merak ve sanki biraz da alay vardı.

Belli belirsiz sırıttı ve arkasına yaslandı; kendisine yollanmışlardı ve onlarla konuşmaması için ortada bir sebeb göremiyordu, ne de olsa müşfik ve anlayışlıydı; öyleyse dökülecekti, sigarasını tekrar ağzına götürürken, o güzelim iki kızın gözlerinin içine baka baka:

Yarık, dedi.
(Devam eder)

KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

0 y o r u m
1.

Ben bu sıra dışı yakarışı size yorumlarken şu anda aşağıda saha görevinde olan, kızınız Ephfilya’nın göndermiş olduğu saha bildirim raporu biraz önce elime ulaştı.Kendisi bir süredir bu adamı gözlemek ve kayıt altına almakla yükümlüydü.

Baş Sorumlu Melek gözle görülür bir gerginlikle yerinde rahatsızca kıpırdanıp duruyordu.Kızının ısrarla saha görevlerine yazılıp Gözcü Meleklerin yaptığı işlere bulaşmasından hiç hoşnut değildi.Onu bu derece dik kafalı yapan şey ise, Schopenhauer’in yanında küçüklüğünden beri çok zaman geçirmiş olmasındandı.Bundan hiç hoşnut değildi.

Schopenhauer tüm etkileyiciliği ile konuşmasını sürdürdü.

Ephfilya Birime sunacağı kapsamlı rapora adamın yüzünün ön cepheden çekilmiş bir fotoğrafını da eklemek niyetinde.İçinde bastıramadığı bir fotoğraf tutkusu olduğundan size daha önce bahsetmiştim.Her neyse, elime yeni ulaşan bu raporun “olacak” bendine göre; dünya zamanıyla yaklaşık olarak yarım saat sonra bu adamın masasına iki tane hoş bayanın oturacağı ve bu “çorak kafalı” adamın kafasını meşgul eden şeyler hakkında, bu kızlarla bir takım tartışmalar yapacağı şeklinde bir ifade yazıyor.

Sadede gel Arthur ... ne yapmamızı öneriyorsun!

Tarafınızdan ulaştırılacak yanıtın keskin bilgeliğine yakışır ve anlaşılabilir ölçülerde eklenecek ironi dolu bir nüans farkının ortaya çıkması için, öncelikle bu adamın yanına oturacak olan kızlara muhabbeti başlatma amacıyla söyleyeceği ilk kelimeyi yada cümleyi baz almamız gerektiği kanısındayım.Böylelikle bu adamın içinde bastıramadığı bilinçdışı gerçeklerin en temel doğal durumunu çözümlemiş oluruz.Bu referans sayesinde ona vereceğimiz yanıt zihninde hiçbir şüpheye yer kalmayacak şekilde net ve doğrudan yanıtlanmış olacak ve bir bakıma, yanıtlandığına ikna olan bilinci daha sonra bunu inkar etme riyakarlığına kapılmayacaktır.

Yanına oturacak olan o iki kıza söyleyeceği ilk şey, bizim ona vereceğimiz yanıtın anahtarı mı olsun diyorsun Schopenhauer ... doğru mu anlamışım?

Evet doğru anlamışsınız ... kesinlikle o ilk kelimeyi beklememiz gerektiği kanısındayım.

Genel Merkezi Biriminin Baş Sorumlu Meleği bir süre suskunluğa büründü.Sanki derin düşüncelere dalmış gibi görünüyordu.Biraz sonra Schopenhauer’e döndü ve ona:

Ben aynı kanıda değilim ... bu yüzden öneriniz uygun görülmemiştir, dedi.

Onun bu tavrı makamının kendisinden beklediği bilgeliği, öngörüyü ve tecrübeyi kesinlikle yansıtmıyordu.Arthur Schopenhauer için bu yanıt bardağı taşıran son damlaydı.Tepkisini sadece sessizce bir köşeye çekilerek gösterdi.Önerisinin son derece kurnazca ve akıllıca olduğunu biliyordu ve böyle üstünkörü bir şekilde reddedilmesine kesinlikle göz yumamazdı.Özellikle de kendisine karşı güdülen bu saçma ve anlamsız husumet yüzünden.Bu vakayla bizzat kendisi ilgilenecekti.Bu adama ulaştıracağı yanıt sadece onun tatmini için değil; burada görüşleri göz ardı edilen kendisi içinde, bir çeşit saygınlığının iadesi fırsatı ve olanağı olacaktı.

Baş Sorumlu Meleğin işaretiyle ‘Kader Ağlarının Örülmesi Ve İşlevsellik Kazandırılması Genel Merkezi Birimi’nin dev gonguna bir defa sertçe vuruldu.Sonra Birimin başındaki Baş Sorumlu Melek sesini bilerek davudi bir oktava yükselterek konuşmaya başladı ...

Bu kulumuza, derhal üzerinde bir çözüm önerisiyle birlikte detaylı bir broşür hazır edilsin ve bir an önce ona yüzü sürülsün!

Tanrı kelamında bulunan mecazi anlamlarla yüklü üslup çok hoşuna gidiyor ve uygulamaya koyacağı kararlarının ifşası esnasında da elinden geldiğince aynı üslubu taklit etmeye çalışıyordu.

(nihayet birinci bölüm sonu...hikaye devam eder.)

Beşgen Kırmızı Kutu

1 y o r u m
Selamünaleyküm

2001 yılında üniversiteyi bitirdigimde türbülans (bir sıvının ya da gazın hareket halindeki düzensizliğidir.) girdim. Ailemin evinin oldugu Mersin'de yaşamaya başladım. Şimdi olduğu gibi o zamanlarda da gelecekle alakalı planlar yapmıyordum. Orta okulda farkına vardığım büyük korkum askerlik yapılacak mı yapılmayacak mı ve üniversitenin son yılında çok zamansız bir şekilde başıma gelen aşk olayını düşünmekten, bunlar üzerine yazı yazmaktan başka bir şey yapmıyordum. Sanırım aynı yıl Mersin'de sel olayları olmaya başladı ()Bunlar benim göz yaşlarımdı deyip Yılmaz Erdoğan'dan iş teklifi almak var anasını satayım() Çok şeyler yazdım o zaman 10 yazıdan biri tam anlamıyla olanı biteni anlatıyordu geri kalanlar zorlama şeylerdi. bitti.

askerlik yapıldı, aşığın biri denize dalarken digeri gökyüzünde çıkacak mı çıkmayacak mı diye denize bakıyordu. aradaki muazzam mesafe.

yazılabilir bir çok şey tabi ki yazmak istenirse

Şimdi ben İstanbul'da hayat kurmuş bir insanım. Çalışmanın insan hakları ihlali oldugunu düşündüğümden ama bozulup tekrar düzülmenin de o kadar kolay olmadığını bildiğimden işe girdim muhtelif zamanlarda ve muhtelif zamanlarda o işlerden ayrıldım. genelde Mayıs ayına denk gelir bu ayrılma.
Bahar ve yaz aylarında çalışmak katliamdır.

Bu sene mart ayında ayrıldım işten.
yazının basında bahsedilen plansız halimle
biraz düşündüm çalışmadan hayatı idame ettirme üzerine
çok kolay gibi gorunen ama hiç de o kadar kolay olmayan ülkemizde iddaa ismiyle markalaşan oyuna daha bir verdim kendimi.


yazı maksadını aştı bunu bilin



her tarafa bir gidesi var kontrol edemiyorum



yuzumu yıkayacagım tekarar baslayacagım




aslında tam da yazıya baslamadan az oncesiydi anlatacagım


bu sene arkadaşlarımla tatile çıkmadım. çünkü bir çoğu boşanmanın ilk koşulunu yerine getirdiler


hakkaten toparlayamıyorum evlilik hakkında yorum yapmak için başlamadım ben bu yazıya yavvvv



Martta işten ayrıldım .
2 ay sonra Anamur'a gittim.
Son 5 yıldır yanmadıgım şekilde yandım.
Toprağa bastım .
Dişlerimdeki problemi halletmek için Mersin'e döndüm.

Mersin'de üniversite yıllarımdan kalan küçük değerli eşyalarımın olduğu mukavva bir kutu var. Mersin'e her geldiğimde açar bakarım. Bazı elektrik su faturaları felan duruyor. Bu kutunun içinde kırmızı beş kenarlı el emeği bir kutu var. Kutunun kapağında bjork'ün çok güzel bir resmi var, kutunun kapagını kaldırdıgında tabanında p=f(g) kapagının iç kısmında ise cMo yazar.
ben o kutuyu her gördügümde, kapağını her kaldırdığımda 28,29....34,35... yaşında bir çocuk oluveriyorum.
ve her defasında msn de çok da fazla konusmadığım varlığına çok sevindiğim kadına bu duygumu anlatıyorum.

bu sefer biraz ürktüm, çekindim. Çok tekrarlanan bir şey oldu. benim açımdan sorun yok ama onun hayatına bir şekilde müdahale varmış gibi geldi bu düşüncemi de açıkladım

lan mutlu oldum tam zamanı yaz dedim aha bu oldu işte

KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

0 y o r u m
1.

( Hala devam ...)


Kendi marifetiyle, zamanla kendisinde oluşturduğu boşluklardan yılan ve bu yılgınlığını kendi içinde öfkeye dönüştüren birinin dileği elimdeki.Üstelik, komik bir şekilde kendisine vereceğimiz yanıtın ne şekilde olması gerektiği ile alakalı ilginç bir öneriyi de bünyesinde barındırıyor.Hmm, sanırım epey de cüretkar bir yaklaşımı var ...

Dur ben tahmin edeyim ... intihara meyilli birisi bu değil mi?Boş ver, uğraşamam şimdi onlardan birisiyle ... sıradaki!

Bunu kestirmek biraz güç sayın Baş Sorumlu Melek; bana kalırsa daha çok, gücünü cahil cesaretinden toplayan birinin sahip olduğu fikren açık ve her türlü tohumun ekili olduğu geniş ve verimli bir toprağın verebileceği mahsul kadar zengin olması muhtemel bir zihnin, yeterli sulama ve toprağı sürme işi ihmal edildiği için boş yere çoraklaşmaya yüz tutmuş halini andırıyor ... bence değerlendirmeye almalıyız bu dileği.

Baş Sorumlu Melek, Schopenhauer’in bu ufaktan ısrarlı çıkışına duyarsız kalmadı fakat elinde tuttuğu şu dört satırlık raporu bile nasıl bu kadar detaylandırarak yorumlayabildiğini de doğrusu hiç anlayamamıştı.

Pekala o zaman; söyle bakalım bu ‘çorak’ kafalı adamın kendisi için bizlere önerdiği şu ilginç önerinin içeriği neymiş Arthur!

Schopenhauer soruda ki alaylı imayı hiç üzerine alınmadan konuşmaya başladı ...

Üzerine kazınılacak tek maddelik bir emir-yaptırımla birlikte taş bir tabletin, gökyüzünden kafası üzerine düşürülmesini istiyor.

Birden koskoca salonu homurtular, mırıldanmalar ve Katip Meleklerin kendi aralarında yaptığı konuşmalar doldurdu.Merkezi Birimin Baş Sorumlu Meleği, sert şekilde sessizlik uyarısı yaptıktan sonra, Schopenhauer’e döndü ve sinirli bir üslupla:

Bu ölümlü kendini Musa ile aynı statüde mi görüyor yani ... bu nasıl bir dilek böyle Schopenhauer ... sence bu dileğin neresini değerlendirmeliyiz ... lütfen söyler misin bana! dedi.

Baş Sorumlu Meleği bu derece agresifleştiren bir dileği kuyudan çekebildiği için kendisiyle gururlanan Schopenhauer, kürsüye doğru iki adım yaklaşarak orada bulunan herkese hitap ederek konuşmaya başladı.

Üslubunda ki patavatsızlığı kabul etmekle beraber, bunu onun açık sözlü biri olmasına yoruyorum.Öte yandan, Tanrıya yakarışında ki yaklaşımı sanki bir dilek ya da şikayet olmaktan ziyade fikri bağlamda onun, Tanrının insanlara olan müdahale yöntemlerine yeni açılımlar getirmeyi düşünecek kadar ukala ama iyi niyetli bir ihtirasa kapıldığını söylemek isterim.Niyeti, inayeti reddetmek değil; inayetin takdir skalasını genişletmek ve işlerlik kazandırmak gibi görünüyor yada anlaşılıyor.

Diğer yandan bu adamın bilinçaltında bastırılmış hisleri ve duyguları olduğu çok açık ... her türlü eylemin kökü bastırılmaya veya dışa vurulmaya çalışılan bir istence dayanır ve istenç doyumsuzdur.İrade aslında ihtirastır ve bu adamın ihtirası tatmininin çok ötesinde!

Salonda bulunan görevli tüm Melekler, Schopenhauer’in bu sıra dışı çıkışını hayretle fakat pürdikkat dinliyorlardı.Anlaşıldığı kadarıyla raporda okuduğu satırlar onu bir hayli etkilemiş ve heyecanlandırmıştı.

Schopenhauer’in elindeki rapora olan tuhaf ilgisi Birimin Baş Sorumlu Meleğini de şaşırtmıştı.Dediklerinin çoğundan hiçbir şey anlamamışsa da bu durumu emrinde ki Katip Meleklere belli edecek kadar da saf değildi.Makamının saygınlığına ve bilgeliğine yaraşır bir duruş sergileme zorunluluğu onu daha dikkatli biri haline getirmişti.

Anlaşılıyor ki, yakarışındaki tüm küstahlığa rağmen bu tabansız kulun hayata olan bakış açısı pek hoşunuza gitti Schopenhauer, dedi.

Pek sayılmaz ... nihayetinde tıpkı diğerleri gibi; o da iki ayaklı hayvanlar sınıflandırmasına giriyor benim için.Fakat aynı zamanda kendisini diğer insanlardan izole etmeye çalışan birisi de.Bu çabası onun erdemli olma yolundaki ilerleyişini gösterir.Bu saygı duyulması gereken bir seçimdir.

Yalnızlığını aklının köşesinde bir yerde, ufak korlar halinde yanmaya devam eden fikirleri dürtükleyip, alevlendirmeye çalıştığı bir maşa gibi kullanıyor.

Bir işi yok.Bilakis, aylaklığı içinde bir keşiş yorgunluğuyla adımladığı saygın bir müessese olarak görüyor.Onun bu görüşü bizlere, diğer iki ayaklıların çoğunlukla kayıtsız kaldıkları ve onlar tarafından büyük ölçüde manasız olarak kabul gören kimi mevzularda neden bu kadar çok düşündüğünü ve ilgili olduğunu açıklar.

Kendi adıma diyebilirim ki, onun bu mevzular kapsamında ancak kafa yorulması halinde ulaşılması mümkün olan detayların, vardığı yargıların, mukayeselerin ve de kafasında şekillendirdiği teorilerinin kısmi tutarlılığına ve karamsar bir bakış açısıyla bezediği mizahına sempatiyle yaklaşıyorum.

Bu adamın fütüristik mantığı madem seni bu kadar etkiledi,o zaman ona olan yaklaşımımızın ne olması gerektiği hakkında da bir fikrin vardır herhalde öyle değil mi?

Evet, aslında var Sayın Baş Sorumlu Melek.

Dinliyorum seni Arthur!
(acaba nedir!nedir!..neyse,uzun oldu bu...okuyun ama!..veya bana ne!)