KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

5.
Bazı anlar vardır; zihnimizin algı duvarlarında yankılandığı anda idrak sınırlarımızı sonuna kadar zorlar. Şaşırır ve donakalırız. Muhatap olduğumuz insandan –insansa eğer- aklımızın ucundan dahi geçirmediğimiz kelimeleri duyduğumuzda, birdenbire nasıl davranacağımıza ve ne tepki koymamız gerektiği hususlarında kararsız kalırız, bununla beraber saldırganlaşır ve iki lafı bir araya getirmekte zorlanırız. Bildiğimiz ya da kanıksadığımız lügatte verilebilecek bir karşılığı da yoktur ve biz aslında büyükçe bir çamın devrilmesine şahitlik ettiğimizi düşünürüz.

İşte tam da o anlardan birisinin biraz önce gözleri önünde yaşandığına şahitlik eden Sibel ve Duygu, bu nahoş durumun Zebulun tarafından ne tür bir ustalıkla toparlanacağını gerçektende çok merak ediyorlardı. Öyle ya, adamın devirdiği çam yuh dedirtebilecek kadar devasa boyutlardaydı. Onlar böyle düşünüyorlardı, demek daha uygun olacak aslında. Diğer yandan, masaya oturdukları andan itibaren, karşılarında her şeyle ufaktan derdi olan bir adam olduğu gerçeğini de kısa sürede fark etmişlerdi.

Zebulun yaktığı sigarasını tellendirirken ifadesiz ve pişkin bir suratla hâlâ kızların yüzüne bakıyor ve söylediği şeyi düzeltme anlamında hiçbir çaba göstermiyordu. Gergin ve anlamsız sessizliği ilk bozan Duygu oldu ve sadece:

Ne… Ne dedin sen, diyebildi.

Manasızdı.Yani yeniden duymak isteyeceği bir kelime değildi.Tanışır tanışmaz, amacını ve beklentisini bu kadar net ifade edebilen birisini daha önce hiç tanımamıştı ve şaşkındı, yani eli ayağı düzgün birine benziyordu; bir şeyler olacaksa zaten olayların akışı içinde gerçekleşir ve biterdi. O öyle düşünüyordu ve öyle alışmıştı. Her şeyi birdenbire değersizleştirmenin manasını kavramakta zorlanıyordu. Umarım bir daha tekrar etmez diye düşünürken, Zebulun gözlerini irileştirerek:

Kutsal Kâse! Dedi…

Duygu Sibel’in yüzüne baktı. O pek şaşırmış görünmüyordu hatta yüzünde beğendiğini ele veren bir gülümseme bile vardı.

Anlamıyorum, dedi.

Zebulun sandalyesinde önce huzursuz bir gerinme hareketiyle doğruldu. Sigarasını tablaya bıraktı.

İkisi de aynı şey aslında… Teorik olarak tabi.

Detaylı bir açıklama yapmak için herhalde, kısa bir süre izin istiyormuş gibi işaret parmağını kızların yüzüne doğru salak bir jestle salladıktan sonra, birasından büyük bir yudum aldı ve hemen yüzünü buruşturarak sessiz bir geğirti salıverdi. Lanet olası ekşime hala devam ediyordu ve tekrar çişi gelmişti; sigarasını eline aldı ve kızların yüzüne:

Sizler de kadınsınız değil mi, dedi.

Pişkinliğin son safhasıydı.

Bu sözle bir kez daha şok olan Duygu’nun aksine Sibel, bu adamın nezaketten bihaber ölçüsüz konuşmalarını kendi deliliğinin belirgin ipuçları gibi görüyor ama bir yandan da bu durumu biraz eğlenceli ve tuhaf buluyordu. Anlatmaya çalıştığı bir şeyler vardı ama götünü kubura bir türlü hizalayamayıp deliğin çevresine sıçan dengesiz, irrasyonel bir manyak gibi davranıyordu. Yine de Sibel onu çekici bulmuştu ve simasını sanki çok yakından tanıdığı veya bildiği birine benzetiyordu.

Kendisini anlayabileceği bir dilden konuşmaya karar verdi.

Hey azıcık beri gel bakalım… Belli ki kadınlarla aranda bir tür alacak-verecek davası var… Bilemiyorum ya, galiba sorunun “verecekten” kaynaklanıyor…

Duygu zeki bir insanın gülümsemesini taklit ederek, Sibel’e arka çıktı.

Kendisine ağır laf geçirildiğinin farkında olan fakat yine de bunu çok fazla önemsemeyen ve hatta o söz başka birine gitmiş, yanlarında olmayan bir başka şâhısa geçirilmiş gibi onaylarcasına kafa sallayıp sırıttı.

Diyorum ki; neden alınganlık göstermezsiniz, yahu ben kadın olsaydım kesinlikle şirret bir orospunun vereceği tepkiye eşdeğer şekilde davranırdım, aşağılanmış falan hissederdim, göz ardı edilmiş, neyse işte: kızlar, gardırobunuzda asılı duran bir elbisenin aynısını başka bir kadının üzerinde gördüğünüzde delirmiyor musunuz? Böyle bir şeye tahammülünüz yok değil mi? O zaman… Nedir bu tepkisizlik!

Sen neden bahsediyorsun?

Sibel’de pek bir şey anlayamamıştı ama Duygu’nun aksine o susarak beklemenin daha akıllıca olacağını hissediyordu.

Az önce dediğim gibi, yalnızca bir teori ama…

Lafı dolaştırma, diye hemen uyarıda bulundu Sibel. Merak ediyordu.

Tamam, şu elbise takıntınızdan yola çıkalım ve konunun mantığını bu çerçeve üzerinden anlamaya çalışalım. Kutsal Kâse’nin inanıldığı ya da kanıksandığı gibi, işte bu türden kutsal bir şarap kadehi olarak değil de bir an için Magdalalı Meryem’in kadınlık organı, rahmi olabileceği teorisini bir düşünelim. Bam!En şöhretli arkeolojik materyalin sonu, Hıristiyanlık inancının kökünden sarsılması ve değişmesi, Mesih İsa’nın bir kadını döllemiş olma ihtimalinin getireceği sosyal ve kültürel değişimler, yıkılan saçma sapan tabular ve çok daha fazlası … Bana kalırsa tüm bunlar, örnek gösterdiğim takıntınızın içinde bulunduğu o acıklı çerçevenin içerisinde önemsiz ayrıntılara dönüşür. Yok olur gider; dünyanın yerle bir olması mı, hah, yahu o kadın sizin elbisenizin tıpkısını giyiyor ve siz henüz üzerinizde denememişsiniz bile!

Duygu doğal olarak biraz hakarete uğruyormuş izlenimine kapılarak sertçe müdahalede bulundu ama hiç yaratıcı değildi.

Nasıl yani!

Zebulun elindeki sigarayı tablaya basarken aynı anda parmaklarından birisiyle de Duygu’nun biçimli kalçalarını ve aynı bölge çevresinde konuşlanmış diğer enfes donanımlarını da işaret ederek;

Güzelim, dedi…

Gardırobunda sahip olduğun o “elbise”nin aynısı bir başkasının üzerinde kutsallık payesiyle onurlandırılıyor!

Doğrusu bu yetmişti; Duygu inanamayan gözlerle Sibel’e bakarken onun bu salak teoriden pek de etkilenmediğini gördü. Belki de hoşuna bile gitmişti. Kendisi bir şeyler yapmalıydı. Bu medeniyetsiz adamın ağzının payını vermeliydi bir şekilde.

Yani sen… Burada… Bize… Günümüzden iki bin yıl önce yaşadığı muhtemel bir hatunun vajinasını kıskanmamız gerektiğini mi anlatmaya çalışıyorsun? Bu yüzyılda yaşayan tüm kadınların… Sen manyak falan mısın, ya da sarhoşsun.

Zebulun kararsızlıkla dudaklarını büzdü,

Kendinizi nasıl koşullandırdığınızı ben bilemem; ama sanırım bana bir bira daha ısmarlayabilirsiniz.

Dedi ve tekrar işemeye gitti.
(Devam edecek, elbette)

0 y o r u m :: KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

Yorum Gönder