KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

1.

( Hala devam ...)


Kendi marifetiyle, zamanla kendisinde oluşturduğu boşluklardan yılan ve bu yılgınlığını kendi içinde öfkeye dönüştüren birinin dileği elimdeki.Üstelik, komik bir şekilde kendisine vereceğimiz yanıtın ne şekilde olması gerektiği ile alakalı ilginç bir öneriyi de bünyesinde barındırıyor.Hmm, sanırım epey de cüretkar bir yaklaşımı var ...

Dur ben tahmin edeyim ... intihara meyilli birisi bu değil mi?Boş ver, uğraşamam şimdi onlardan birisiyle ... sıradaki!

Bunu kestirmek biraz güç sayın Baş Sorumlu Melek; bana kalırsa daha çok, gücünü cahil cesaretinden toplayan birinin sahip olduğu fikren açık ve her türlü tohumun ekili olduğu geniş ve verimli bir toprağın verebileceği mahsul kadar zengin olması muhtemel bir zihnin, yeterli sulama ve toprağı sürme işi ihmal edildiği için boş yere çoraklaşmaya yüz tutmuş halini andırıyor ... bence değerlendirmeye almalıyız bu dileği.

Baş Sorumlu Melek, Schopenhauer’in bu ufaktan ısrarlı çıkışına duyarsız kalmadı fakat elinde tuttuğu şu dört satırlık raporu bile nasıl bu kadar detaylandırarak yorumlayabildiğini de doğrusu hiç anlayamamıştı.

Pekala o zaman; söyle bakalım bu ‘çorak’ kafalı adamın kendisi için bizlere önerdiği şu ilginç önerinin içeriği neymiş Arthur!

Schopenhauer soruda ki alaylı imayı hiç üzerine alınmadan konuşmaya başladı ...

Üzerine kazınılacak tek maddelik bir emir-yaptırımla birlikte taş bir tabletin, gökyüzünden kafası üzerine düşürülmesini istiyor.

Birden koskoca salonu homurtular, mırıldanmalar ve Katip Meleklerin kendi aralarında yaptığı konuşmalar doldurdu.Merkezi Birimin Baş Sorumlu Meleği, sert şekilde sessizlik uyarısı yaptıktan sonra, Schopenhauer’e döndü ve sinirli bir üslupla:

Bu ölümlü kendini Musa ile aynı statüde mi görüyor yani ... bu nasıl bir dilek böyle Schopenhauer ... sence bu dileğin neresini değerlendirmeliyiz ... lütfen söyler misin bana! dedi.

Baş Sorumlu Meleği bu derece agresifleştiren bir dileği kuyudan çekebildiği için kendisiyle gururlanan Schopenhauer, kürsüye doğru iki adım yaklaşarak orada bulunan herkese hitap ederek konuşmaya başladı.

Üslubunda ki patavatsızlığı kabul etmekle beraber, bunu onun açık sözlü biri olmasına yoruyorum.Öte yandan, Tanrıya yakarışında ki yaklaşımı sanki bir dilek ya da şikayet olmaktan ziyade fikri bağlamda onun, Tanrının insanlara olan müdahale yöntemlerine yeni açılımlar getirmeyi düşünecek kadar ukala ama iyi niyetli bir ihtirasa kapıldığını söylemek isterim.Niyeti, inayeti reddetmek değil; inayetin takdir skalasını genişletmek ve işlerlik kazandırmak gibi görünüyor yada anlaşılıyor.

Diğer yandan bu adamın bilinçaltında bastırılmış hisleri ve duyguları olduğu çok açık ... her türlü eylemin kökü bastırılmaya veya dışa vurulmaya çalışılan bir istence dayanır ve istenç doyumsuzdur.İrade aslında ihtirastır ve bu adamın ihtirası tatmininin çok ötesinde!

Salonda bulunan görevli tüm Melekler, Schopenhauer’in bu sıra dışı çıkışını hayretle fakat pürdikkat dinliyorlardı.Anlaşıldığı kadarıyla raporda okuduğu satırlar onu bir hayli etkilemiş ve heyecanlandırmıştı.

Schopenhauer’in elindeki rapora olan tuhaf ilgisi Birimin Baş Sorumlu Meleğini de şaşırtmıştı.Dediklerinin çoğundan hiçbir şey anlamamışsa da bu durumu emrinde ki Katip Meleklere belli edecek kadar da saf değildi.Makamının saygınlığına ve bilgeliğine yaraşır bir duruş sergileme zorunluluğu onu daha dikkatli biri haline getirmişti.

Anlaşılıyor ki, yakarışındaki tüm küstahlığa rağmen bu tabansız kulun hayata olan bakış açısı pek hoşunuza gitti Schopenhauer, dedi.

Pek sayılmaz ... nihayetinde tıpkı diğerleri gibi; o da iki ayaklı hayvanlar sınıflandırmasına giriyor benim için.Fakat aynı zamanda kendisini diğer insanlardan izole etmeye çalışan birisi de.Bu çabası onun erdemli olma yolundaki ilerleyişini gösterir.Bu saygı duyulması gereken bir seçimdir.

Yalnızlığını aklının köşesinde bir yerde, ufak korlar halinde yanmaya devam eden fikirleri dürtükleyip, alevlendirmeye çalıştığı bir maşa gibi kullanıyor.

Bir işi yok.Bilakis, aylaklığı içinde bir keşiş yorgunluğuyla adımladığı saygın bir müessese olarak görüyor.Onun bu görüşü bizlere, diğer iki ayaklıların çoğunlukla kayıtsız kaldıkları ve onlar tarafından büyük ölçüde manasız olarak kabul gören kimi mevzularda neden bu kadar çok düşündüğünü ve ilgili olduğunu açıklar.

Kendi adıma diyebilirim ki, onun bu mevzular kapsamında ancak kafa yorulması halinde ulaşılması mümkün olan detayların, vardığı yargıların, mukayeselerin ve de kafasında şekillendirdiği teorilerinin kısmi tutarlılığına ve karamsar bir bakış açısıyla bezediği mizahına sempatiyle yaklaşıyorum.

Bu adamın fütüristik mantığı madem seni bu kadar etkiledi,o zaman ona olan yaklaşımımızın ne olması gerektiği hakkında da bir fikrin vardır herhalde öyle değil mi?

Evet, aslında var Sayın Baş Sorumlu Melek.

Dinliyorum seni Arthur!
(acaba nedir!nedir!..neyse,uzun oldu bu...okuyun ama!..veya bana ne!)

0 y o r u m :: KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

Yorum Gönder