KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

12.
“Günün Birinde…” dedi.

Sigarası bitmek üzereydi. Bir nefes daha çekti.

“Günün Birinde…”

Hatırlamaktan nefret ettiği o harikulade yüz, gözlerinin önünde bitiverdi. Yüzü soldu; beti benzi attı, alt dudağını ısırıp bıraktı. Tekrar baktı hatıralarındaki o yüze. İri iri açılmış ve kara kalemle çekilmiş çakmak çakmak gözlerinden siyah gözyaşları akıyordu.

“Seni Ufak Parçalara Böleceğim!” dedi fısıldayarak…

Kıyılamayacak kadar olağanüstüydü ama uzaklaştırılması ve unutulması, ne kadar utanç verse de, ele patlatmak kadar gerekliydi.

Nefret sadece bir yöntemdi…

Nefreti ise, aşağılanmış bir sevgiye bulanmış: erimiş asfalta yapışıp kalmış lastik ayakkabı misali sökülüp, kopartılması imkânsız olan yararsız bir çabanın komik absürtlüğü ile eşdeğerdi.

Zebulun bir süredir yalnızdı. Kızlar tuvalet ihtiyacını bahane ederek masadan kalkmışlar ve henüz dönmemişlerdi. Sibel Tmumkg’un yanında, ona bir şeyler anlatmakla meşguldü. Gündoğumuna birkaç saat kalmıştı ve belliydi ki ne yapacaklarını kararlaştırıyorlardı.

Kafasını önüne eğdiği anda patlayan bir flaş, Zebulun’u kısa süreli bir paniğe ve şaşkınlığa sürükledi. Dalıp gittiği derinliklerden çekip aldı onu bu paranoyak telaş. Flaşın patlatıldığı yöne doğru sinirle baktı. Gözüne doğru tutulan parlak ışıklardan nefret ederdi.

Hey! Yapma şunu…

Affedersin… Ama çok fotojenik bir yüzün var… Hüzünlü, melankolik, DELİ!

Elinde tuttuğu dijital fotoğraf makinesiyle tam karşısında ayakta duran, enfes güzellikte bir kızdı.

Tüm siniri anında üzerinden akıp gitti.

Çok hoş görünüyorsun bu halinle, dedi Ephfilya…

Evet ve üzerindeki bu elbiseyle sende öyle güzelim.

Kırmızı-siyah astarlı bir tül elbise vardı Ephfilya’nın üzerinde ve yakası açık, omuzlardan kalın askılıydı. Zebulun’un bu ani hoşgörüsünden hemen faydalanmak isteyen kız, kısa bir süre objektife bakıp bakamayacağını, sadece yüzünün bir portresini çekmek istediğini söylediyse de Zebulun anında terslendi ve…

Hayır, bu mümkün değil.

Diyerek kestirip attı. Ephfilya neye uğradığını şaşırmıştı.

Sigarayı tablaya basarken kızların ikisi de gelip önünde dikiliverdiler.

Kalk hadi… Başka bir mekâna geçiyoruz. Tmumkg’ da daha sonra gelecek, dedi Sibel.

Nereye yahu… Oturun hele.

Ben burada çok sıkıldım ve gidiyorum.

Gerçekten de dönüp, kıvırtarak mekânı terk etmeye başlamıştı bile Duygu.

Pekâlâ… Floyd çalacak az sonra… Dinleyelim de gidelim madem.

Hayır! Hemen gidiyoruz. Karamsar ve kasvetli şeyler dinlemek istemiyorum ben ya.

İkisinin de kafasına bir taş geçirmek için aniden ayağa kalktı Zebulun. Fakat aynı anda Tmumkg’un kolu boynuna dolandı ve onu yürümeye zorlayarak oradan uzaklaştırdı. Ardından tembih eder gibi konuşmaya başladı.

Olum… Şimdi alıyorsun kızları ve başka bir bara götürüyorsun… Tamam mı? Ben daha sonra yanınıza geleceğim.

Nereye?

… Of every gas station... residence, warehouse, farmhouse,
Neydi lan başka, ha... and doghouse in that area… anladın mı?

The Fugitive… Komiser Gerard’ı oynayan Tommy Lee Jones… Hay Allahlım… Sıra bende!

Saçmalama lan! Kızlar bekliyor!

You talking to me? You talking to me?

De Niro… Taxi Driver… Olum, hele yanından bir kaçır bu kızları da o zaman gözüme hiç görünme… Geceyi bunların evinde geçireceğiz lan, ona göre…

Ya…

Yaa… Haydi, gidin şimdi… Masanın hesabı ödendi… Merak etme.

Zebulun kalender bir olgunlukla başını önüne eğdi ve kızların yanına giderek:

Follow me Hobbitss… Dedi.

Dostunun beyin damarlarında dolaşan kanın tümünün, vücudunun aşağı kısımlarına doğru taarruza geçtiği aşikârdı.
(...)

0 y o r u m :: KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

Yorum Gönder