tibet'te sağ kalmanın yolları

biraz tibetli gibi davranabilirsin? pek fikrim yok aslında nasıl tibetli gibi davranılır ki? neyse, bir yolunu bulacağından eminim, ben tamamen başka şeylerden bahsedeceğim.
ama tibetli biri geldi yanıma. "türkiye'de nasıl sağ kalabilirim?" diye sordu. şöyle bir süzdüm, baştan aşağı, hiç tibetli görmemiş olmamdan yararlanmaya çalışan kim bilir hangi milletten biri olmasın bu, diye düşündüm.
"tibetliyim ben" dedi, sanki düşüncelerimi okuyabilmiş gibi. etkilendim; "belki tibetli değilsin ama çok akıllı biri olduğun kesin" dedim. bir sigara yaktım, play tuşuna bastım. tom waits çalmaya başladı. daha yeni başlamıştım bu mubarek adamın şarkılarını dinlemeye; özgüvenim sallantılıydı hani!
"biraz türk gibi davranabilirsin?" dedim.
"ne yapmam gerek, türk gibi davranabilmek için?" diye sordu.
"ya ben oysa çok acayip şeyler hayal ediyordum, ne bileyim, belki bir ormanda ya da çölde, bilemiyorum, belki bir uçağın içinde, heyecan dolu şeyler anlıyor musun, şey gibi, gereğinden fazla büyümüş bir bitkinin, ismini unuttum, işte o uçağın elektronik sistemini bozma olasılığı üzerine, bozduğundan değil yani, her neyse, pilotun uçağı asfalt yola indirmesi ve kalan yolu, kara yolunu takip ederek tamamlamasıyla ilgili, garip şeyler, sıkıntı, ter, belki biraz rahatlamak için bir bardak viski?"
"biz asla alkollü şeyler içmeyiz!" dedi bu birden, kaşlarını çatmış, dudakları titriyor.
"yok ki viski falan? korkma" dedim ben de, tibet gelenek ve göreneklerini bilmediğimden.
"olsa da içmem!" dedi, sertçe.
"yok zaten..." dedim inatla.
"sonuç?" diye sordu.
"yok işte; ısrar etmesene alkolik misin nesin!" diye çarpıttım konuyu ya da her ne konuşuyorsak onu.
"onu demiyorum, türkiye'de nasıl sağ kalabilirim?" diye sordu, ağlamaklı neredeyse...
"biraz türk gibi davranabilirsin?" dedim, tekrar.
"ama nasıl olacak işte o? ben alıştım tibetli gibi davranmaya, hadi bana normal gelen bir şey size hard-core gelirse?" diye göz yaşı döktü.
"ya tüm gecemin içine ettin biliyor musun! bir dolu kopuk, garip, komik şey yazacaktım; tom waits eşliğinde bira ve sigara desteğiyle, üstelik halojen lambanın ışığını da kısarak şahane ortam yapmıştım kendime, sıçtın resmen içine!" diye haykırdım. ama kalbi kırılsın da istemediğim için son anda gülümsedim ve "yavşaaak!" diye ekledim, sağ elimle sol omzuna hafifçe vurarak.
"o zaman ben sana tibet'te sağ kalmanın yollarını anlatayım?" dedi; belli ki beni hiç ama hiç anlamamıştı.
"yahu, herkes huzuru bulmaya falan gidiyor tibet'e, huzuru bulmak tehlikeli bir şey mi ki sen bana sağ kalmanın yollarını anlatmaya çalışıyorsun?" diye çıkıştım.
"insanlar tibet'e kendileriyle buluşmaya giderler, burada amaç, alıştıkları ve bağlandıkları her şeyden uzaklaşıp, tibet'te bir süre sıkılmaktır. düşün, nereye bakarsan bak, sıkıntını giderecek, o alıştığın sıkıntı gidericilerin hiç biri yok etrafta! işte o an kendinle uğraşmaya başlıyorsun ve..."
"şudur budur, gerçekten hiç ilgilenmiyorum" diye lafını kestim, "tibet'i de tibet'e gidenleri de, onların dertlerini de amaçlarını da hiç umursamıyorum!" dedim.
"bokum! tibet'e laf etme lan!" dedi bu.
"oldun sen, çık caddeye, rahat edersin..." dedim buna üzüntüyle; gerçekten de tüm gecemi bok etmişti.

2 y o r u m :: tibet'te sağ kalmanın yolları

  1. Tibet'in "Yeti" si var...Kar Adam hani...Türkiye'nin nesi var...

  2. bir kısrak başı gibi öeeeh... karadeniz güzelmiş diyorlar? bir de bizim bakkal var... artık bizim bakkal değil gerçi, ama bizim bakkal demek zorundayım ona?

Yorum Gönder