haftalık hikaye: büyük patlama bölüm II

(1. bölüm burada)

II. Bölüm

Işıltılı, pırıltılı ve güneşli bir günde Nazbrazyaz ile Nazort, çeşitli fikir teatilerinde bulunmak üzere buluşmak için sözleşirler. Konuşacakları konular daha çok büyük patlama terminolojisi ve biraz da hava - sudur. Buluşacakları yer, şehrin hemen yanından kıvrılmadan dümdüz hani derler ya, odun gibi akan Yandan Çarpar nehrinin yanındaki dut ağacının altıdır. Fakat bu sırada gezegen buzul çağına girmeye karar verdiğinden yaklaşık 20.000 yıl görüşemezler çünkü güneş bir türlü açmamış, ışıltılı ve pırıltılı gün gelmemiş, kelebekler daha çok kurtçuk formunu benimsemiş falan filan. Ve bu sabırlı gezegen (Oysa Nazort hiç sabırlı değildir ve her sabah, geçti mi kodumun buzlu çağı? diye uyanır uyanmaz penceresinden havaya bakmayı adet etmiştir. Daha sonra meteoroloji biliminin de ilk adımlarını atmış olduğunu umursamazca fark etmiştir.) en sonunda “Yeter gayrı ısınam artık” diyerekten atmosferini kaplayan devasa bulut kümelerine haber edip onları daha efendi olmaya ikna etmiştir. Efendim gezegen de hiç konuşurmuymuş demeyin, büyük patladığına inanıyonuz da buna mı inanmıyonuz. Hayretsiniz bir şey!
Uyanır uyanmaz perdelerini aralayıp gökyüzüne bakan Nazort gözlerini kırpıştırır ve gülümser. Güneş te ona gülümser. Böyle bir süre salak salak birbirlerine bakarlar. Sonra Nazort geçici körlüğüyle birlikte sıkı bir kahvaltı yapar. Güzel bir kıyafet seçer, saçını başını tarar, evden çıkar. Yandan Çarpar Nehri çok uzak değildir evine. Sakin bir yürüyüşle yarım saat kadar sürer yol. Yol boyunca uçuşan kelebeklere, çiçeklere ve çekinerek yanından geçtiği dinazorlara bakar. Yazık der, yok olacaklar. Bir tanesi – pek te iri bir tanesi – ne biliyon olum? Der. Nazort hafif bir sarsıntı yaşar.
“Siz…eee…konuşabiliyor muydunuz?” der.
“Biz…eee…konufabiliyov muyuz?” diye bir cevap alır dinazordan. Dalga mı geçiyor yoksa hafif peltek mi diye sorar kendi kendine. Fazla da üstüne gitmemek lazım diye düşünür. Yoluna devam eder. Ne de olsa Nazbrazyaz Hanımefendi’yle buluşacaktır. Bu güzel hanımla buluşamadan peltek bir dinazor tarafından yenmek hiç te hoş olmaz diye düşünür.
Neredeyse varmıştır. Nehrin buzları çözülmeye başlamıştır. Güneşin ışıklarını pırıl pırıl pırlatmaktadır genç Yandan Çarpar. Aynı Japon çizgi filmlerin jeneriğindeki pırıltılar gibi diye düşünür Nazort. Sonra Japonlar ne zaman olacaklar acaba diye de düşünür. Düşünür de düşünür.
Dut ağacını ve altında eteklerini toplamış oturan güzelliği görür Nazort. Bu sefer gözlerine bakacağım en çok diye söz verir kendine. Merhabalaşırlar, öpüşürler, Nazort oturur. Nazbrazyaz gülümser. Nehir pırıldar. Kelebek uçar. Nazbrazyaz bırtlar. Nazort sesi anlamlandıramaz. Gayet sıradan bir pırttır bu. Kendisine ait değildir. Nazbrazyaz ise osuramayacak kadar hoş bir popoya sahiptir. Üstelik saniyeler içinde etrafı kesif bir bok kokusu kaplar. Dikkatinizi çekerim açık havadalar!
“Ben osurdum.” Diye söze başlar Prezeşta.
“He he!” diye gevrer Nazort. “Aslında daha çok bir bırtlamaydı bence.” Der ortamı yumuşatmak için.
“Yok aslında daha çok osuruktu. Ama açık havada bu kadar etkili olacağını beklemiyordum. Dağılır gider sandım hemen ama maşallah çöktü gitmiyor.” Der ve gülmeye başlar. Nazort da gülmeye başlar. Önce temkinli sonra gok gok gok diye bırakır kendini.
Ve böylece saatlerce sohbet ederler. Kahve içerler, farkında olmadan birbirlerinin gözlerine bakarlar susarak ve ruhlarının sevişmelerine şaşırarak. Aşık olurlar. Fakat öpüşmezler mesela. Çünkü daha öpüşme icad edilmemiştir. Üstelik bu Çinlilerin de başarabileceği bir şey değildir. Nazort bir şeylerin eksik olduğunu hisseder. Islak, salya alış verişi olan, doğru kişiyle yapılınca dünyanın sonunu getiren ve ruhların birbirine dokunmasını kolaylaştıran bir şey. Ama ne? En sonunda dayanamaz ve Nazbrazyazın üzerine sümkürür. Budur belki doğrusu diye düşünür. Nazbrazyaz’ın verdiği tepki de takdire şayandır. Nazort’un sümkürmesi sırasında elini koltuk altına sokar ve “Gort gort gort!” diye sesler çıkarır. Bu eylemler tam da Nazort’un kafasındaki duygu değildir ama o duygudan çok ta uzak değildir. Şimdilik böyle idare edeceğiz sanırım, diye düşünür ve sümkürme – gortlama eylemini tekrarlarlar.
Böyle güzel bir günün akşamında, güneş yeni yeni batarken evinin yolunu tutar Nazort. İçi gıdıklanıyor, yüzündeki tebessüm kalıcı görünüyor. Hatta gelirken gördüğü peltek dinazorla yeniden karşılaşması bile ürkütmez o’nu.
“Ne sırıtıyon olum?” der dinazor. Dalga geçiyormuş diye düşünür Nazort, peltek değilmiş eşşoleşek.
Evinin kapısına vardığında bir zarf bulur eşikte. Açar, okur.
“Yarın öğleden sonra üniversitede beni bul. Önemli bir konu var. Süt de getir, kahve içeriz. İMZA: TEK ÜNV. REKTÖRÜ
Dombal DONALIUS”
Dombal, Nazort’un iyi arkadaşı ve imzada da belirtildiği gibi üniversitenin rektörüdür. Konu önemli olsa gerek diye düşünür. Merak eder. Nasılsa yarın öğrenirim deyip bir kahve hazırlar kendine. Uyumak üzere yatağa girer ve keyiften bir süre uyuyamaz. Nihayet uykuya daldığında rüyasında koltuk altını zortlatan bir dinazor, peltek bir nazbrazyaz ve kendisini vals yaparken görür. Vals nedir acaba diye düşünür ve uçar.

(3. bölüm burada)

0 y o r u m :: haftalık hikaye: büyük patlama bölüm II

Yorum Gönder