Bir Korku Hikayesi

İşyerindeyim, etraf kalabalık. İki kadın dolanıyor sürekli. Herkese soru soruyorlar. Bir tanesi beni mutfakta yakalayıp “Sizce bu kadar masa ve tabağı ne yapıyorlar burada?” diye soruyor. Çok kuşkucu ve alay eder bir ifade var bakışlarında. Ben de sinirleniyorum biraz. “Ne yapacaklar, kaç kişi çalışıyor burada biliyor musunuz? Her öğlen tüm masalar doluyor” diye terslenerek cevap veriyorum. “Peki, bunun için ne diyeceksiniz?” diyerek bana kocaman, kartpostal kâğıdına basılmış bir fotoğraf uzatıyor. Fotoğraf gece çekilmiş, şirketin mutfağında. Masalar dolmuş ve kadının özellikle sorguladığı o bembeyaz tabaklar da önlerinde. Ama herkesin önünde içkiler var ve ortam gayet loş görünüyor. Herkes sanki eğlenmeye ve içmeye dışarı çıkmış gibi bir hal içerisinde. Kadehler tokuşturuluyor yüzlerinde biraz vahşice bir gülüşle. Anlam veremiyorum ama şirketi savunmaya devam ediyorum. Omuz silkip “Tam da az önce size açıkladığım durum, ne var?” diyorum. Ama içimi derin bir huzursuzluk kaplıyor anında.
O sırada iki polisin de orada olduğunu ve müdürle görüştüklerini anlıyorum. Ne konuşuyorlar acaba diye düşünürken arkadaşımın bana seslendiğini duyuyor ve o tarafa doğru gidiyorum. “Hadi artık çıksana, geç oldu, evine git dinlen biraz” diyor. Ben de hiç itiraz etmeden toparlanıp kapıya doğru yürüyorum. Ve işte tam o sırada, o dehşet çığlığı duyuyorum. Yerin altından geliyor. Acı içinde bağıran bir kadın. Yardım ister gibi.. “Neler oluyor, kim bağırıyor?” diye panik olup koşturmaya başlıyorum. Az önce bana seslenen arkadaşım “Canım sen çık, bir şey yok. Sana öyle geldi” diyor ve o sırada yanında bulunan müşterisine de “Arkadaşımızın kusuruna bakmayın, biraz heyecanlı bir insandır” diyor oldukça sakin ve sevimli bir ifadeyle. Yanlış duymuş olabileceğime karar veriyorum. Gerginliğim artıyor, sadece evime gitmek istiyorum bir an önce. Bir yandan da montumu nereye astığımı hatırlamaya çalışıyorum. Bir kapının arkasına astığımı hatırlayıp o kapıya doğru yöneliyorum. Kapıyı hafifçe açıyorum ve o sırada içeriden birisinin ağlayarak seslenmeye çalıştığını anlıyorum. Sanki ağzı bantlanmış ve ancak homurtulu sesler çıkarabiliyor. Kafamı kapıdan içeri doğru sokuyorum ve bir yandan duvarda asılı olan montumu almaya çalışıyorum. Elim bir türlü yetişmiyor. Kalbim sonsuz hızla çarpmaya başlıyor çünkü az önce duyduğum ses kesinlikle oradan geliyor. İçerisi karanlık olduğu için pek bir şey göremiyorum ama oranın bir oda değil aşağı doğru inen bir mağara olduğunu anlıyorum. Tam montumu yakalamışken kafamı sağa doğru çeviriyorum ve orada mağaranın aşağı kısmında tüm vücudu naylona sarılmış, bantlanmış ve bağlanmış bir kız görüyorum, yüzü bile görünmüyor. Yere oturtulmuş bir halde, sadece elleri dışarıda kalmış ve sürekli bana doğru el sallayıp sesler çıkarıyor, yardım istiyor. Doğru dürüst nefes alamadığını fark ediyorum. Hemen yanında başka biri daha olduğunu anlıyorum, o da bir kadın ve aynı şekilde bağlanmış ve sarılmış. Ancak o daha az hareket ediyor, sanki artık gücü kalmamış gibi. Ben bu dehşet tablosuna kalbim durmuş bir şekilde bakakalmışken ve çığlıklar kulaklarımı patlatıyorken ikisinin arasında yerde yatan sarılı cesedi görüyorum.
Şu an evimin salonundayım. Olmak istediğim yerde. Şoku henüz atlatamadım. Sabahın beşi ve yarın yine işe gideceğim. Ancak o görüntü bir türlü silinmiyor hafızamdan ve ben hava aydınlanan kadar uyuyabileceğimi zannetmiyorum.
Kâbuslar hepimizden uzak dursun…

0 y o r u m :: Bir Korku Hikayesi

Yorum Gönder