İÇBÜKEY YAN(IL)sıMA (2/8)

birinci bölüm burada
ikinci bölüm burada başladı


“ … ”

“ ‘hayata dahil olmak’ adına gülen bir yüzün maskesini suratıma yerleştiremiyorsam; neden ben de, aynı sebepten ötürü sahip olduğum maskeyi çekip çıkarmıyorum ki yüzümden, diye düşündüm!
ancak o zaman Ötedost’un anlatmaya çalıştığı bu kanıksanmış realitenin içine girer ve bu sayede başarabilirim sandım.
çok geçmeden yanıldığımı anladım.
sahip olduğum o maskeyle, Ötedost’un bahsettiği ‘dahil olamadığımız realite’nin dışında olduğum bile şüpheliyken … yani o türden bir izolasyonu içimde hissetmiyorken benim ‘hayata dahil olma’ mantığına tutunarak, bu anlamda çaba sarf etmem yalnızca çok gülünç bir hataya dönüşmüş olurdu.
öte yandan, {içeri}de tutunabilmemin en temel koşulunun beni ben yapan maskeyi daima yüzümde taşımam gerekliliğinin bulunması da bir başka gerçekti.onsuz {içeri}ye sığınmam mümkün olmazdı.
bilmem anlatabildim mi? ”

Hezekel hakkında yanıldığımı hiç düşünmemiştim.daha önceleri hep bu konu hakkında konuşmaktan kaçınmış ve önemsizmiş gibi davranarak konuyu bir anlamda kendi içinde anlamsızlaştırmıştı.bu durumu anlaması ve benimle paylaşabilmesi gerektiğini söylediğim zamanlarda, genellikle öfkelenir ve merak ettiğim şeylerin sıradanlığından şikayet ederdi.bize bir faydası dokunmayacak hiçbir şeyden bahsetmememizi ister ve kendisi de bu ritüele sonuna kadar bağlı olmaya çalışır ya da benim böyle düşünmemi beklerdi.

fakat şimdi, beni şaşırttığını açık yüreklilikle söylemeliyim … bir şeylerin değişmesi gerektiğinin bilincine vararak mı yoksa bu konu hakkında ki ısrarlı tutumumdan sıkıldığı için mi bu dürüst itirafı yapma gereği duydu bilemiyorum.ama hangisi olursa olsun, kendisi hakkında ki bu şeffaflığı ona geri dönüşümü de aynı oranda muazzam bir gerçekçilikte olacaktır.

İtiraf etmeliyim ki, Hezekel için bu sürenin biraz daha zaman alacağını düşünüyordum ama öyle olmadı … sözünün bittiği yerde onun için arınma başladı!

bir anda, {içeri}nin koyu karanlığının derinliklerinden onlarca sesin fısıldaşma yankıları duyuldu.hiçbiri anlaşılamayan, birbiri içerisine karışan, dolanan ve hatta birbirlerinin üzerlerini örten fısıltılardı bunlar!korkudan gözleri büyüyen Hezekel önce tiz bir çığlık attı, sonra ümitsizce saklanacak delik aradı … tabi ki yoktu … arkasındaki duvarın dibini eşelemeye başladı telaşla … {dışarı}ya kaçmayı umut ediyordu.

fısıltılar yerini aynı yoğunlukta ki mırıltılara bıraktı … bir süre sonra da o mırıltılar yerini tekdüze bir -mmm…- tonuna terk etti.

bu ani değişiklik Hezekel’i oldukça şaşırtmış ve panikletmişti; beni fırlatıp atmaması ise neredeyse bir mucizeydi, ona var gücümle seslendim … hemen yanına bir yere hoyratça bırakıvermişti.

aradan epey bir süre geçmesi gerekti ama sonunda beni duydu ve yeniden eline alp yüzüne yaklaştırdı.çok korkmuş görünüyordu ve yüzünden fışkıran terler yüzünde boncuk boncuk akmadan duruyorlardı.

onunla konuştum ve sakin olmasını, hiçbir şey yapmadan yalnızca beklemesini söyledim. zor olsa da beni dinledi, sakin davranmaya çalıştı ve olacakları beklemeye koyuldu.

karanlığın derinliklerinden artık yalnızca boğuk ama ritmik bir -vum…vum!- sesi duyuluyor ve bu sesle karanlık sanki bütünleşmişçesine, sesin o ritmik vuruşlarına uyarak gölgenin yapısı genleşiyor ve varolan o karanlık kütlenin içinden nabız gibi atan belli belirsiz bir uzam seçiliyordu.

nihayet boğuk nabız sesi de giderek yavaşladı ve durdu … hemen ardından çok şaşırtıcı bir şey daha oldu … Hezekel’in bilinmezliği yüzünden oldukça korktuğu ama aynı zamanda hemen yamacında huzur bulduğu {içeri}nin karanlık gölgesi yavaşça, beş veya altı adım kadar geri çekildi!

ardında bıraktığı alanda, kaynağı belirsiz parlak bir ışığın aydınlığı peyda oldu!

sırtını arkasında ki duvara neredeyse onunla bütünleşmek istermişçesine şiddetli bir korkuyla yaslayan Hezekel, bu beklenmedik ani değişikliğe bir anlam bulmaya çalışadursun; şimdiye dek {içeri}nin o yoğun karanlığı içerisinde varolan ve barınan kimi detaylar, (en azından küçük bir kısmı) artık gizlenme nedenlerini umursamaksızın göz önüne dökülmüşlerdi!

örneğin: asla kesin bir fikre sahip olunamayan {içeri}nin mekansal boyutları hakkında simdi bir şeyler söylene bilinirdi.aydınlık sayesinde bizimde var olduğunu tahmin ettiğimiz yan duvarlar net bir şekilde görülüyordu ki karanlığın hala hakimiyetini koruduğu on adımlık bir mesafeye kadar geçerli bir görüş alanıydı bu maalesef.bu sayede {içeri}nin görülebilen tahmini genişliğinin, en fazla sekiz adım civarında olduğunu fark etmişti Hezekel.

ayrıca sırtını verdiği duvara kıyasla daha biçimsiz, kararmış lekelerle bezenmiş iki yan duvar üzerinde, iğrenç kıvrımların ve kabarıklıkların da bulunduğunu gördü.binlerce şekilsizce kıvrılarak, bükülerek ve birbiri üzerlerine dolanmış solucanları andıran kabarıklıklardı bunlar ve bazen belli belirsiz de olsa kıpırdanıyor ve yer değiştiriyorlar gibiydi.

daha fazla bakamadı; gözlerini önüne doğru kaçırdı ve hemen orada, karanlığın geriye çekilerek terk ettiği yaklaşık on adım mesafelik dar alanda, fırlattığı renkli çakıl taşlarının arasında, yerde boylu boyunca uzanan kalın saplı baltayı gördü!

emin olabilmek için doğruldu, ayağa kalktı … doğru görmüştü … gerçekten de çakıl taşlarının arasında, sapı kendine dönük vaziyette bir balta duruyordu!

Hezekel o tarafa doğru dört adım kadar yürüdü … durduğu yer, benim ona sağladığım lokal yaşama alanının tam sınırıydı … bir süre orada bekledi … ufak bir tereddütten sonra, beşince adımla o sınırı ihlal edip aydınlığın izin verdiği ölçüde varolan yeni yaşama alanının içine girdi!

birkaç adım daha atıp, eğilerek baltayı yerden aldı … elinde tutarak öylece bekledi bir süre … sonra başını yukarı kaldırdı … üzerini örten kubbe, içinde bulunduğu parlak aydınlıkta bile silik bir siluet gibi duruyordu …

donuk ve silik bir silueti andıran kubbenin, içini dolduran sessiz fısıltılar … boğuk mırıltılar …

söyle bana Hezekel!

şimdi bu, çok mu manasız …

Bölüm Sonu

0 y o r u m :: İÇBÜKEY YAN(IL)sıMA (2/8)

Yorum Gönder