İÇBÜKEY YAN(IL)sıMA (2/7)

birinci bölüm burada
ikinci bölüm burada başladı

sonra aniden, fikir değiştirdi ve sitemkar bir üslup kullanarak kendine bir tür savunma pozisyonu aldı.sanırım onu biraz panikletmiştim.

“ sana daha önce de defalarca söylediğim gibi, bunu konuşmak yararsız;hatırlamıyorum bile … neden soruyorsun bana bu soruyu? ”

“ Hezekel, hatırlamana yardımcı olabilirim;beni dinlersen eğer … bak … bana kalırsa, Ötedost’a yaptığın şu uzun ziyaretten önce o etler hala yüzündeydi değil mi?şimdi, eğer düşünürsek … ”

“ bu çok saçma!nedensiz ve boş suçlamalar yapıyorsun … Ötedost’u yeterince iyi tanımıyorsun ve belki de beni bile zannettiğin ölçüde tanımıyorsun! ”

“ belki haklısın … sadece ruhuna bakmakla yetinmemeliyim ama karanlığında sakladığın sırları, bana sen göstermeli ve cesaretle onların üzerine gitmelisin!çünkü o karanlığın barındırdığı sırlara ulaşmak benim yeteneklerimi aşıyor, onları sen yarattın, sen gömdün ve sen unutmayı seçtin!

lanet olsun!ben kimseyi suçlamıyorum!

Ötedost’u hiçbir şey için sorumlu tuttuğum da yok, senin farkına varman gereken … sadece … kendine bunu yaptığın o zaman dilimi içerisinde, {dışarı}daydın ve çok uzunca bir süre orada kaldın … anlamalısın artık; yarattığın bu keder ve öfke patlamalarının sonuçları, yalnızca seni bağlar ve tabi ki tek sorumlusu da sensin … kesinlikle bir başkası değil! ”

uzunca bir süre suskun kaldı,sol eliyle saçlarını çekiştiriyor ve avuçlarının arasına alıp güçlüce sıktıktan sonra gerisin geriye parmaklarına dolayıp karıştırmaya başlıyordu.

beni yüzünün önünden indirmişti …hala sağ eline duruyordum … çok tedirgin görünüyordu … gözleri {içeri}nin o yoğun karanlığına sabitlenmişti … bakışlarında daha önceye kıyasla, karanlığın içinde barındırdıklarını öğrenmek istemesinin şevki, ihtirası ve açlığı net biçimde görülebiliyordu … korku yine vardı ama merak sanki baskın çıkıyordu.

bir yandan da kuşkuluydu ve emin olamıyordu.dağılmanın eşiğine gelmişti!

o an anladım ki, kendisi hakkında verebileceği bir cevabı gerçekten yoktu, tamamıyla kaybolmuştu … zihninde benliğinin ufak kırıntıları hariç geriye hiçbir şey kalmamıştı!

kırmızı kaplı defteri, onun elle tutulur somut hafızası ve bilincinin güvenilir bir rehberiydi yalnızca …

kararımı verdim …

ilerlemesi ve gölgenin içine girmesi gerekiyordu, yoksa kaybolup gidecek hatta kendisi de gölgenin içinde ki sırlardan biri olacaktı!nasıl ikna edebilirdim onu!

korkuyor ve çekiniyordu …

endişeliydi :bilmek istemekle, bilmemeyi tercih etmek arasında ki ikilemde gidip geliyordu.

öte yandan, birisinin -hadi!- demesini bekler gibi bir hali de vardı … bu yüzden öncelikle biraz cesaretlendirilmesi gerekiyordu ki, bunu yapabilecek tek nesnel varlık da bendim.

ne kadar tuhaf …

yani kendimi, asla bir (obje) olarak niteleyememem; üstelik, aynı oranda tuhaf olansa, Hezekel’in de hiçbir zaman kendini bir (insan) olarak niteleyememesi ve bu iki nitelik karmaşasının paralelinde, birbirimize şaşılacak denli benzeşmemiz …

aniden beni, tekrar yüzü hizasına kaldırdı … gözlerinde farklı bir kararlılığın ışığı parıldıyordu … meydan okumaya hazır gibi bir hali ve artık içinde tutmaya gerek görmediği eski bir suçun itirafını yapacak olmanın rahatlığı da yüzünde rahatlıkla okunuyordu.

“ maskemi … ”

dedi … sustum ve yalnızca dinledim.

“ yüzümde ki maskeyi çıkarmaya çalışıyordum … ”

( Devam Edecek )

1 y o r u m :: İÇBÜKEY YAN(IL)sıMA (2/7)

  1. SO-BE-LEN-DİN!


    http://sobelendin.blogspot.com/2008/06/bloggera-kola-iesi-sokmak.html

Yorum Gönder