radyo günleri*

1.
tanıdığım iki insan, takma isimlerle bir radyo programı yapıyorlardı. genellikle sohbet ediyorlar, arada telefonla yayına katılanlar sohbete dahil oluyordu. işte biz de telefon bağlantılarıyla programa dahil olmaya çalışıyorduk...

program başladı ve müzik girdi. verdikleri numarayı çevirdim.

"buyrun, mikrop fm?"
"programa katılmak istiyordum da..."
"tabii; bağlıyorum..."

salak bir melodi dinledim ve kısa süre sonra yayına dahil oldum:

"adım kemal, programa katılmak istiyordum..."
"bir dakika, şarkı bitmek üzere..."

ortos takma isimli olan konuştu:
"eric clapton'dan dinledik, layla. tok evin aç köpekleri programı devam ediyor ve..."
portos:
"...ve hatta bir konuğumuz var"
"ismin?"
"adım kemal"
"ee? n'aparsın, kimsin, nesin, neden aradın?"
"hiç, öylesine... kendi halinde biriyim. programınız çok hoşuma gitti, arayım dedim..."
"demek hoşuna gitti?"

kim olduğumu anlamamışlardı. oldukça kalın bir ses tonuyla ve doğu anadolu şivesiyle konuşmaya çalışıyordum:

"böyle şiirden falan bahsetmeniz çok güzel. biraz önce birkaç arkadaş şiir falan okudu çok hoşuma gitti.."
"sen ilgilenir misin edebiyatla falan?"
"eh işte..."
"ne yaparsın, ne yazarsın, şiir, öykü, deneme?"
"denemeyi denemedim ama şiirle ilgileniyorum.."
"hadi oku bize bir tane..."
"okuyum mu?"
"oku... hatta fon müziği bile koyalım?"
"yok... istemem müzik. gecenin içine sadece şiir karışsın..."
"oo.. iyi iyi.."
"hadi bakalım oku"

onlara, sırf program için uydurduğum, "imgelemi yoğun" ama komiklik dozu abartılmamış bir şey okudum. duydukları sesin kaynağının kullanmayacağı "ilginç" kelimelerle düzenlenmiş , fazlaca simgesel bu şiirle beraber bir şaşkınlık duygusu sarmıştı ortos ve portos'u... "duanla mı yaşadım ki, bedduanla öleyim" tadında bir şeyler beklemişlerdi olasılıkla...

"bak, şiirin gerçekten hoşumuza gitti. biz şimdi bir şarkı gireceğiz, sen telefonu kapama..." dediler.
şarkı çalarken biz konuşmaya devam ettik:

"şiirin harbi çok ilginçti; seninle tanışmak isteriz..."
"programımıza konuk olabilirsin ne dersin?"

doğrusu işi bu boyuta getirebileceklerini hiç düşünmemiştim. ama bozuntuya vermedim:

"tabii, tabii.. pek memnun olurum..."
"yarın filanca kafeye gel konuşalım, tanışalım... biliyor musun filanca kafenin yerini?"
"evet biliyorum, gelirim... kaç gibi geleyim?"
"ne bileyim, saat üç gibi gel biz orda oluruz..."
"olur.. gelirim..."

telefonu kapadım ve gülmeye başladım. ertesi gün epey şaşıracakları kesindi. hemen g'yi aradım ve ona olan biteni anlattım.

2.
önce g. ile buluştum. beraber filanca kafeye doğru yürürken, yaptığım oyun ortaya çıktığında çok eğleneceğimizden ama kafeye girdiğimizde onlara bir şey çaktırmayıp, onlarla beraber kemal'i bekleyip, oyunun biraz daha keyfini çıkarmaktan bahsettik.
kafeye girdiğimizde, b. ve k. bir arkadaşları ile oturmuş konuşuyorlardı. yanlarına gittik ve birer sandalye çekip oturduk.

"akşamki program çok iyiydi.."
"ya, tabii ki, biliyoruz... bakın, bu arkadaş, akşamki programın 'imge çapkını' şairi kemal..."

g ile birbirimize baktık. belli ki kimliğim deşifre olmuştu.

"hassiktir!" dedim, "size de oyun oynanmaz ki! ama önce iyi yuttunuz!"

g hariç masadaki herkes bana şaşkınca bakıyordu. o kadar "ne diyor bu çocuk!" diye bakıyorlardı ki, sırıtan suratıma ciddiyet geldi bir anda.
"...tamam anlamışsınız, uzatmayın..." dedim.
b., "neyi anlamışız? neyi uzatmayalım?" diye sordu.
"kemal benim!" dedim.
"hadi len!" dediler, güldüler ve salak bir espri yapmaya çalıştığımı düşündüklerinden olsa gerek, başlarını çevirip, muhabbetlerine devam etmeye karar verdiler.
"bu arkadaş kim?" diye sordu g.
"kemal dedik ya! bak kemal, bu arkadaşlar d. ve g."
bu kısa tanıştırmadan sonra, kemal'e alaycı bir ifadeyle bakarak, "ne kadar kemal'sin, kemal'cim?" dedim.
kemal bana baktı ciddi ciddi, konuşmadı. ardından k.'ye "neler oluyor?" manasında bir yüz işareti yaptı.

"bakın..." dedim, "akşam sizi kemal adıyla arayanın ben olduğumu biliyorsunuz. şimdi de intikam almaya çalışıyorsunuz..."
"asıl sen bak" dedi kemal, "deli misin? ne saçmalıyorsun?"
"yanında akşam okuduğun şiir de vardır senin?" diye sordum.
"var tabii" dedi ve bana önündeki dosyadan çıkardığı kağıdı uzattı.
"zor olmadı mı banttan dinleyip yazmak! uğraşmışsınız yahu!" dedim gülerek.
"ulan ne saçmalıyorsun sen? ya, gitsenize siz! şurada ne güzel muhabbet ediyorduk; içine ettiniz!" dedi k.
"peki başka şiirlerinizi görmek istesem kabalık yapmış olmam değil mi?" dedim, k'nin laflarını dikkate almayıp.

kemal bana birkaç sayfda daha uzattı. ağzım açık kalmıştı çünkü bunlar benim yazdığım, o aptal, komik şiirlerdi. bunların bazılarını g. de biliyordu, ama hiç kimseye bahsetmediğim, hiç kimsenin görmediği şeyler de vardı aralarında...
"lütfen... dosyanıza bakabilir miyim?" diye inledim. kemal, artık nasıl zavallı göründüysem, acımış olacak ki bana, dosyayı uzattı... hepsi, ama hepsi benim şiirlerimdi. kemal'e, b.'ye ve k.'ye bir an şaşkınca bir şeyler söylemeye çalıştım ama ağzımdan tek bir kelime çıkmadı. neredeyse koşarak çıktım kafeden.

peşimden gelen g. ile beraber dolmuş durağına ve ardından da eve vardık. odama girdim, defterlerimi çıkardım. kafede gördüğüm şiirlerin hiç birini bulamadım; yoklardı, uçmuşlardı! başıma bir ağrı saplanmıştı. akşamki radyo görüşmesini kaydettiğim kaseti dinledik; duyduğumuz ses, benim değiştirdiğim ses değil, biraz önce tanıştığım kemal'in sesiydi...

tekrar yola koyulduk ve kafeye vardık. elimde defterlerle gelip, "hadi açıklayın bunu!" diyecektim sözde ama defterler beni daha da serseme dönüştürdüğü için, sadece (bir daha asla göremeyeceğim) kemal'in gizemini, onunla konuşarak çözmekten başka çarem kalmadığını düşünmüştüm.

b. ve k. satranç oynuyorlardı.
"kemal? nerde?"
"polis götürdü!" dedi heyecanla b.
"ne polisi ya?" diye sordum.
"çok korkunç oğlum; herif annesini bıçaklamış!"

bedenim korkunçcasına sarsıldı. g. ile birbirimize baktık ve derhal fırladık! eve vardık, kapıyı açtım ve içeri daldım.
annem televizyon izliyordu...

(1094-0509)
*gerçek bir olaydan esinlenilmiştir. (sonunda ben de bu açıklamayı kullandım!)

3 y o r u m :: radyo günleri*

  1. Yahu b.'yi tanıyorum...k.'yi tanıyorum...d.'yi neredeyse kendimi bildiğimden beri;g.'yi ise pipetle karınca çektiği o tuhaf günlerden beri tanıyorum...
    söz konusu yazıların,şiirlerin olduğu defterleri biliyorum...ellerimle tuttum ve çoğunu okudum...
    Olayın gerçekliğini de biliyorum,nitekim o sıralarda bir bölümüne tanıklıkda etmiştim...
    Fakat Kemal'i hiç tanımıyorum...Kemal kimdi?Neydi Kemal...neyi temsil ediyordu?
    Fakat hayatın içine bu kadar kıvamında sıçan bir hikayenin muallaktaki karakteri olması sebebiyle,ben çok sevdim bu Kemal'i...

  2. Kemal'e yakışmış ''imge çapkını''...
    Eğlenceliydi...Üzerine gidilesi bir kurgulama var hikayede,çok güzel:))

    Kemal ile bir daha karşılaşacak mıyız?

  3. "adıyla var olur bir zamanlar kemal olan... yalnız adlar kalır geriye" diyeyim, abartılı bir "gülün adı" göndermesiyle:)

Yorum Gönder