walkman

“boynundaki o şey nedir?”
“kolyem işte?”
“tamam canım;ucundaki şeyi soruyorum!”
“o benim... nasıl anlatsam; göbek bağı gibi bişey işte...”
“ne? nasıl yahu?”
“kurumuş et; et parçası işte... doğumumdan...”
“hadi canım! nası’ buldun?”
“annem saklamış zamanında; çekmecelerin birinde bulmuştum.. sonra da hep yanımda taşımak istedim ve kolye yapm...”

kulaklığı çıkardı, dışarı baktı. uçsuz bucaksız bir tarlanın ortasından geçiyorlardı. yıldızların pırıldadığı bir gece... yanındaki ihtiyar horluyor.
şimdi bir kaza olsa, ölsem, bu kaseti bulsalar, ne aptalca anlamlar yüklenir, diye düşündü.
kulaklığı taktı.

“...kokuyor diye takamıyorum yazları.. eh sıcak hava; etim etime, doğrusu; ölü etim terlemiş tenime temas ediyor... onun çürümesini hele bir de kurtlanmasını istemem...”
“ben asla böyle bir şey yapmazdım!”
“bir şey mi yapıyorum?”
“hadi be!”
(…)