İÇBÜKEY YAN(IL)sıMA (3/4)

günler birbirini kovaladıkça, o geçen zaman diliminde, hiçbir şeyin aynı kalamayacağı fark edilmeye başlandı; aralarındaki iletişim artık eski çocuksu heyecanından çıkmış, donuk, güvensiz ve aralarda imalı sözcüklerin okunduğu manalı göndermelerle dolu tuzak kokan konuşmalara dönüşüvermişti.neler olup bittiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

İkisi arasındaki o olağandışı - kızın tülden olması sebebiyle – büyülü bağ birdenbire kopuvermiş gibiydi.coşkuyla paylaşılan onca zaman ve istekli bir hevesle anlatılan eski tecrübeler, hikayeler sanki hiç yaşanmamıştı.

birbirleri için tekrar özlemsiz iki yabancıya dönüşmüşlerdi.Hezekel’in fazlasıyla kırılgan ruh yapısı, onu bu yeni durum karşısında savunmasız bir konuma doğru sürüklemiş; tamamıyla içedönük ve suskun biri haline getirmişti.

bu ani değişim beni de afallatmıştı; sorunun kökeninde yatan nedeni en başında algılayamadığım ve ayrıntıları gözümden kaçırdığım için, kimin haklı kimin haksız olduğu konusunda bir değer yargısı üretemiyordum.önceleri aralarında ki bu soğukluğun ufak bir anlaşmazlıktan kaynaklandığını umarak çok da üstünde durmamıştım ama ilişkilerinde giderek artan gerginlik ve Hezekel’ de oluşmaya başlayan değişimler beni oldukça kaygılandırmaya başlamıştı.

bıkkın bir ruh haliyle, beklemediği bir ihanetin muhatabı olmuş gibi … aslında daha az dramatize etmek gerekirse; savaş alanından yenik çıkmış bir asker edası ve şaşkınlığıyla kararmış yüzü, hayal kırıklığı ve mutsuzluktan ötürü iyice uzamıştı.bedeninin iki yanından sarkan kolları işlevsiz iki uzuvdu sadece.gözkapakları yarıya kadar kısılmış, bakışları yaşadığı beklenmedik şokun donuk birer resmi gibiydi.hiç konuşmuyor ve belki de dinlemiyordu da …

‘Kirpi’ sanki umursamıyordu … olacakları önceden tahmin etmiş gibiydi … çoğu zaman, geldiği şekilde süzülerek geri gidiyordu …tepkisizdi.

ziyaret süreleri giderek kısaldı ve tül elbiseli kız artık bize daha az vakit ayırır oldu.garip bir gizeme sahipti.

varoluşu bir aldatmacadan ibaret olsa da … şüphesiz onda,çevresindekilerde ilgi uyandıran bir şeyler vardı; onu çekici kılan görünmeyen bir gizeme sahipti.bütününde koca bir hiçti ama o hiçliği beceriyle örtebilen zarif bir kamuflaj giyiyordu üstüne.

bir amacı var mıydı … ya da Hezekel, eğer varsa bu amacın ne kadarını kapsıyordu bilemiyorum.takdir edersiniz ki, ileriye dönük tasarlanmış planlar yaşlı bir çınarın ilgisini pek çekmiyor.

Hezekel’ de ki yıkım göz ardı edilemeyecek kadar belirgindi.

nihayet tül elbiseli kız, epey seyrekleşen ziyaretlerinin sonuncusunda, boş gövdemin kovuğuna küçük bir el aynası bıraktı ve bir daha hiç geri gelmedi.Hezekel, bir daha onu göremeyeceği endişesiyle ısrarla yolunu gözlemeye devam ediyordu.kızın geliş yolu üzerinde ki tepeyi daha iyi görebilmek için en yüksekteki kalın dallarıma tırmanmaya çalışırken, onun içime bıraktığı aynayı - güneş ışığının aynada ki ani yansıması sayesinde – buldu ve onu şaşırtıcı bir özenle içimden çıkardı.

onu, geliş yolu üzerinde ki tepeye doğru yürürken seyrettim … elindeki aynayı önce merakla inceledikten sonra gri pardösüsünün iç cebine koydu ve tepenin arkasında gözden kayboldu.bu son ziyaretlerinden biriydi.

gri-yeşil gökyüzü!

yıkılmamdan hemen önce berrak maviydi oysa …

onun altında gerçekleşiyordu; olan ve süre giden her şey …

aklıma gelmişken … hiç dokunmadı ona; bunca zaman, hiç dokunmadı …

tül elbisenin içindeki boşluktan sormuştu ona:

“ artık benimle neden hiç konuşmuyorsun?ne oldu? ”

“ beni yakıyorsun … ”

demişti ona … kısa ama her şeyi netleştiren bir yanıttı.

tüm yontulmalar acı vermek zorunda mı?

sizce …

Bölüm Sonu

birinci bölüm burada
ikinci bölüm burada
üçüncü bölüm burada başladı

0 y o r u m :: İÇBÜKEY YAN(IL)sıMA (3/4)

Yorum Gönder