Zagor'la bir gün...


Saat 15.15 mekiğiyle karşıya Kadıuzay'a geçtim.

Zagor karşıladı beni.
Bildiğiniz Zagor...


Önce hep yemek yemek istediğim Hacı X Et Lokantası'nda yemek yedik. Önceki gece evin durumuna göre ona gidebileceğimizi söylemişti Zagor, dolayısıyla emin değildim gidip gitmeyeceğimizden ama gittik. Ben evlere, odalara düşkün biriyim. Benim için festival havasında geçecek bir gündü. Odası tam da kafamda biçimlendirdiğim ve hatta kafamdaki görüntüye fark atacak biçimde kendine özgüydü. Her şeyden önce, odada balta yoktu... Perdesi olmayan bir odaydı. Panjurlar odanın dışında kalacak şekilde çevreliyordu pencereleri. Balkona açılan pencerelerin hemen solunda otantik ve balkona açılan camlı bir kapı vardı. Benim için oda içinde en etkileyici kısım işte burasıydı. Bu kapı, sanki kapıyı aralayınca farklı bir ufka geçiş yapacakmışım gibi bir his uyandırdı bende. Zarif bir kapı, kırılgan belki ama bir o kadar da sert... Pencereler tam yere kadar uzanmasa da yere kadar uzanır bir halleri vardı. Odada onlarca tablo, eski bir akordeon, bir yığın kitap dolu uzunlamasına bir kitaplık, yüksekçe bir yatak, tv karşısına yerleştirilmiş ve üzerine battaniye tarzı bir örtü serilmiş ikili bir koltuk, bir akvaryum, çokça dvd, yerde biri ufak diğeri orta boyda iki kilim, tuvaller, boyaların ve fırçaların sıralandığı bir masa, duvarda örnek alınarak resmedilecek magazin dergilerinden kesintiler... Meğer, Zagor resim de çiziyormuş...

Ben önce tabloları inceledim. En hoşuma gidenler kara kalem çalışmaları ve bir de tarzının "soyut figüratif" olduğunu öğrendiğim tablolar oldu. Genelde çıplak hayvan figürleri var. Benim de yeteneğim olsa sanırım en çok beden ve hayvan ifadesi üzerine şeyler karalardım. Tablolara göz gezdirdikten sonra Zagor’un eski video kayıtlarını izlemeye başladık. 2003 senesi sanırım, emin değilim. Zagor’u vaktinde yakalayıp kahramanlık ederken birebir izlemek isterdim. Kayıtların tümünü izleyemedik tabii ki. Zaten bir yandan Süpermen diğer yandan Sponge Bob aramaya başlamışlardı. Ama evden çıkmadan önce benim kasaptan aldığım eti lime lime ettik. Bu eti kasaptan alalı takribi 10 ay olmuştu ve ben ilk defa bugün balta eşliğinde parçaladım eti. Zagor sinirlerini de ayırdı etin. Yani şöyle bir düşünüyorum da benim için böyle zarif bir hareket kim yapmış, bulamıyorum. Ve bir de video kaydı yaptım. Benim için büyük hatıra bunlar. Evden çıktık. Süpermen ve Sponge Bob’la buluştuk. Kırtasiyede takribi iki saat oturduk ve ardından Zılgıt’a geçtik. İki tip ayrıldı bizden... Biz de Devi Bar diye bir yere girdik. Tam olarak kaç saat oturduğumuzu anımsamıyorum ama 2008 Metallica konserine beraber gitmeye ant içtik. Önceleri kapının ağzında otururken daha sonra arkalara doğru bir masaya geçtik. Yan yana oturulması gereken bir koltuk düzeni vardı. Ve masanın önü dış kapıya kadar olabildiğince boştu. Takribi sekiz dokuz metrelik bir mesafeden bahsediyorum. Tuhaf bir görüntümüz olduğuna emindik ve hatta bunun üzerine Zagor öyle laflar etti ki gülmekten gözümden yaş geldi. Yani dış kapıdan içeri giren biri, dokuz metre ilerisinde, arkalarındaki duvarda televizyon olan ve o masaya sanki belirli bir amacı yerine getirmek üzere yerleştirilmiş görevliler ile karşılaşmış gibi hissedebilirdi kendisini. Derken Zagor’a hediye olarak aldığım kitabı verdim. Paul Auster'ın 'Yazı Odasında Yolculuklar'ını. 99.sayfasındaki "Zagor" kelimesinin altını çizerek bir ok çıkartıp şöyle yazmıştım bir önceki gece: "Bu kelimenin altını çizmem gerekiyordu ". Bilmiyorum okumaya başladı mı kitabı, o kısmı gördü mü görmedi mi. Önemli de değil aslında, içimden geldi ve yazdım. İlla bir tepki almam gerekmiyor. Kitabın ilk sayfasına da "Zagor'a uzunca süreli sevgiyle... Sen üzerinden tükenmez ile geç, Tj." yazdım. Kurşun kalemin silinmesi olasılığına karşılık...

0 y o r u m :: Zagor'la bir gün...

Yorum Gönder