on dokuz : bana yalan söylendiğinde anlarım

(başlangıç ve önceki bölüm )

o iğrenç döşenmiş odada beni fazla bekletmedikleri için memnunum. sehpaya bir dolu dergi atıştırmışlar; aylar öncesinin sayıları… gerçekten bir psikolojik sorunla gelmiş olsam buna fazlasıyla takardım… belki de bilinçli olarak koymuşlardır eski sayıları: zaman nedir ki onlar için!
doktorun karşısında oldukça rahat davranmaya çalıştım. komik bir gözlük düzeltme alışkanlığı var… söyleyeceklerimi not alacak galiba, oturur oturmaz o kocaman defteri açtı… önemli bir şey söylemeyeceğim, en azından onun bilmediği bir şey söyleyemem…

“gergin görünüyorsunuz?”

daha ilk cümlesiyle beni test etmeye başladı…

“hayır gergin değilim… sadece… bilirsiniz…”
“siz anlatacaksınız… benim bir şeyler bildiğimi varsaymayın…”
“anlıyorum… güzel…”
“evet; sizi dinliyorum…”
“aslında açık konuşsak daha iyi olur…”
“tabii ki… çok güzel; aklınızdan geçen her şeyi bana çekinmeden anlatabilirsiniz…”

galiba bir süre konuşmam gerekecek… beni uygun bulmazsa kesinlikle her şeyi inkar edecektir… o halde içtenlikle davranmalı ve rahat olmalıyım…

“rahat ve eğlenceli biriyimdir…”
“evet…”
“yani, dostlarım beni hayatlarının bir parçası olarak görürler ve işte, hayata bakışım her zaman olumlu yöndendir… genellikle yani…”
“ne işle uğraşıyorsunuz?”
“ah evet… çok akıllıca… size çok uygun geleceğinden eminim… ben insanların bulmak istedikleri şeyleri onlar adına bulurum…”
“daha önce duymamıştım böyle bir meslek… memnun musunuz?”
“gayet tabii… eğlenceli bir iş ve insanlara yardımcı olmak da çok hoş!”
“anlıyorum… pekala… işinizden memnun olduğunuz kadar… örneğin, sosyal ilişkileriniz…”
“evet?”
“yani… sosyal ilişkileriniz ne alemde sizce?”
“iyi? bence, yani işte, bu aralar bir duygusal ilişkim yok… ama ailemle falan iyi… seviyorlar beni ve… bir sorun yok sayılır…”
“sayılır derken?”
“bana düzgün görünüyor demek istiyorum… olması gereken nedir pek kestiremiyorum… memnunuz…”
“benimle konuşmaya neden ihtiyaç duydunuz; bundan bahsedin…”
“sizinle? aslında… bakın benim psikolojik bir sorunum falan yok…”
“olması gerekmiyor?”
“tabii… haklısınız… herkes kadar stres falan… benim buraya gelme amacım…”
“evet?”
“açık konuşalım..”
“lütfen.”
“sisteminize dahil olmak istiyorum.”

dananın kuyruğunu saklamak ister misiniz? benimle ilgili sayfalarını daha rahat bulmak için, bence not aldığınız defterin içinde saklayın…
ama sanki kendi kuyruğu onu rahatsız etmiş gibi oturuşunu tamamen değiştirdi… evet, işte ben böyle biriyim… açık konuşun benimle!

“sistem?”
“anladınız…”

gülümsüyorum… güven ve sıcaklık yaymaya çalışıyorum… acaba oluyor mu?

“açıklar mısınız?”
“size her şeyi anlatayım… böylece samimiyetim hakkında da fikir sahibi olursunuz…”
“buyrun, sizi dinliyorum…”

bürom evet bürom; gelsin geveze bir ihtiyar, evet geveze, telefon ve onun şarj aleti, yaa, ne kadar saçma değil mi, mesaj diyor ama bakamaz, buna rağmen kabul ettim neden çünkü mayın tarlası üzerine ip germişler, mecburiyet bilirsiniz, hayat şartları, bir de eski sevgilim kısadalga, evet arkadaşız, ama uzun süre hiç görüşmedik çünkü, çünkü bilmiyorum ama onunla ilgisinde bir sürü dert varmış başımda sonra fark ettim, iyi oldu rahatladım, konuşmak bazen rahatlatıyor, evet teşekkür ederim, sonra götlek, torunu sinan, eşcinsel, size görünsün, tanırsınız mutlaka, televizyonla ve dizilerle aranız nasıl, benim hiç iyi değildir, işte ölü dediler aman tanrım olur mu dedim, benim müşterim fakat aldılar karakola götürdüler, hayır sadece bir iki saat kaldım ama yine de hoş değildi, evet, ardından bir sürü garip olay, mesajdı telefondu, istasyondu derken hanımefendi çıktı geldi anlattı her şeyi, işte her şeyi, zaman makinesini, sizi, yaptıklarınızı, adresinizi verdi çünkü ben de istedim, eh şudur budur… tamam mı? işte hepsi!

“anlattıklarınız çok ilginç..”
“değil mi! ama hepsi doğru; bana yalan söylendiğinde anlarım!”
“madem açık konuşmaktan yanasınız, ben de sizinle açık konuşayım…”
“teşekkürler…”
“sanırım o hanımefendi size bir iyilik yapmak istemiş…”
“evet , onu ikna edene kadar canım çıktı…”
“demek istiyorum ki yoğun şeyler yaşamışsınız ve kafanız oldukça karışmış…”
“evet, haklısınız, ama kendini bilen biriyimdir ve komplekslerimle yüzleşmekten çekinmem…”
“şunu hemen belirteyim ki ben sadece bir psikoloğum ve kendi alanımla alakalı birkaç dernekten başka hiçbir organizasyonla bir ilgim yok…”

direniyor!

“belki beni biraz heyecanlı buldunuz ama aslında oldukça makul ve soğukkanlıyımdır…”
“elbette… fakat açık konuşmamı istediniz… sizinle tekrar görüşelim… seanslar olumlu sonuçlar verecektir… bu arada biraz çevrenizden ve işlerinizden uzaklaşabilirsiniz; örneğin sakin bir tatil size iyi gelecektir…”
“bakın ben ruh hastası falan değilim!”
“elbette değilsiniz… sadece konuşmaya ihtiyacınız var…”
“müesser hanımı tanıyor musunuz?”
“lütfen… sakin olun… ismini ilk defa sizden duydum…”
“aşağılık geveze!”
“sinirlenmeyin lütfen, tam bir hafta sonra bu saatte…”
“gerçekten hiçbir ilginiz yok mu?”
“bir ilgim olmadığını beraber konuşarak ortaya çıkarabiliriz…”

kapıyı çarpıp çıkmadan hemen önce adama öfkeli bir bakış attım ama tam o sırada kalemini yere düşürdüğü için bunu göremedi… kapıyı çarpmamla defterini de düşürmesinden korktum ve olanca gücümle oradan uzaklaşmak istedim. sekreteri plastik gülümsemesiyle beni karşıladı ve hatırımı sordu. somurtarak gülümsediysem de onun ifadesinde bir değişiklik olmadı ve soğukkanlılıkla benden muayene ücretini talep etti…

(devamı: son bölüm!)