on sekiz : icadından önce kullanılabilecek istisnasız tek alet

(başlangıç ve önceki bölüm )

“sizleri korkutmak ya da üzmek istemezdim doğrusu…”

korkmadım ki korkmadım ki!
pekala bir ara korktum ama daha çok kendimden korktum…

“nereden başlayacağımı bilemiyorum…”
“en başından başlayın?”
“başını sonunu ben de karıştırmaya başladım.”
“benim büroma geldiniz…”
“hayır o sonu sayılır…”
“evet… o zaman kazadan bahsedelim?”
“saçma sapan bir kazaydı… en iyisi ben en başından anlatayım…”
“bence de…”

sanki aynı şeyleri söyleyip duruyoruz?

“yıllar önce gazetenin birinde ilginç bir haber okumuştum… habere göre, birileri, insanları zaman makinesi icat edildiğinde sizi kendi zamanınızdan alacağız, diye kandırıyormuş…”
“bir çeşit dolandırıcılık yani? aslında güzel fikir…”
“hayır dolandırıcılık sayılmaz çünkü bunu para karşılığı yapmıyorlar…”
“ne istiyorlar?”
“sadece eğlenmek? biraz da insanlara yardım etmek…”
“eğlenmek mi?”
“anlatacağım…”
“lütfen…”

şenay hanım bize bakıyor… konuştuklarımızdan bir şey anlamadığını ama soru da sormaya cesaret edemediğini sanıyorum…

“ben bu insanlarla bağlantı kurdum…”
“nasıl?”
“sizin bunu sormanız saçma değil mi? buldum işte…”
“anlıyorum… mümkün tabii…”
“ne kadar ciddi olduklarını araştırdım ve yalan söylemediklerini anlayınca beni de aralarına almalarını istedim…”
“klüp gibi bir şey mi bu?”
“aslında sayılmaz… üç beş kişi bunlar; benim gibilere yardım ediyorlar ya da işlerine dahil ediyorlar…”
“sizin nasıl bir yardıma ihtiyacınız vardı?”

kendimi polisiye romanların son bölümlerinde katili sorgulayan dedektifler gibi hissediyorum…

“ben sadece çok sıkılıyordum… işim gücüm yoktu…”
“merak da ettiniz tabii…”
“elbette! siz olsanız merak etmez misiniz?”
“bilmiyorum, doğrusu bana pek sağlammış gibi gelmedi…”
“ilk başta bana da gerçekçi gelmemişti…her neyse, beni uygun buldular ve normal yaşantıma devam ettim…”
“zaman makinesi midir nedir o zamazingoyla dolaştırdılar mı sizi?”
“bana inanmıyorsunuz…”
“hayır… zaman makinesi gibi bir şeyin var olabileceğine inanmıyorum… yani aslında evet geleceğe gidilebilir ya da zaten her an geleceğe doğru ilerliyoruz… ama geçmiş dediğimiz şey sadece bizim bir şeyleri anlamamızı kolaylaştırmak için uydurduğumuz bir kavram… öyle değil mi?”
“zaman makinesi olanaklı… geçmişe dönmek de… zaman makinesi, icadından önce kullanılabilecek istisnasız tek alettir.”
“ne yani zaman makinesiyle geçmişe gittiniz mi?”
“hayır… dediğim gibi zaman makinesini kullananlar üç beş kişi… beni kaza geçirmeden bir iki saniye önce aldılar ve yerime üstün bir teknolojiyle yapılmış cansız kopyamı yerleştirdiler…”

bak şimdi!

“kimse görmedi mi bunu yani?”
“bir saniyeden çok daha az bir zaman diliminde oldu …”
“yani araba aslında size değil bir şeye… ee… mankene çarptı?”
“evet…”
“yani siz hiç ölmediniz?”
“söylemiştim!”

söylemez olaydın!

“peki bunu neden yaptılar?”
“beni dinlemiyor musunuz siz?”
“dinliyorum… dinliyorum ama…”
“onlarla bağlantı kurdum ve beni de sistemlerine dahil etmelerini sağladım…”
“onlar sizin hayatınızı kurtardıktan sonra neden ailenize ulaşmadınız peki?”

yaa… şenay hanım da bakıyor işte… açıklayın bakalım!

“evet anne; neredesin dört yıldır?”
“bunu yapamazdım… bir anlaşmam vardı… benim normal şartlarda o kazada ölmem gerekiyordu ve kalan her şeyin de buna göre devam etmesi gerekiyordu…”
“nasıl bir anlaşmaydı o müesser hanım?”
“bana oldukça kapsamlı bir şey, oyun diyeyim, evet oldukça kapsamlı bir oyun hazırladılar… daha önce de söylediğim gibi tek dertleri zamanı eğlenceli geçirmek… kendi kuralları olan bir tür bilmeceler bulmacalar yığınıydı bu ve gerçekten de oldukça heyecanlıydı…”
“o zaman… evet, anladım… bulmacalardan biri de eski telefonunuza gönderilen bir mesajı bulmanızdı öyle değil mi?”
“bravo size!”
“peki neden kendiniz aramadınız şarj aletini? çünkü bulunması hiç de zor bir şey değilmiş?”
“kurallar gereği o anda birisinden yardım almam gerekiyordu… tamamen tesadüf eseri sizin bu işi yaptığınızı öğrendim… bana fazla sorun çıkarmadan istediğimi sadece siz bulabilirdiniz ama pek de düşündüğüm gibi olmadı doğrusu….”

neden? çünkü ben kolay lokma değilim…. bende anlama bilme güdüleri oldukça gelişmiştir… hatta merak duygum ara vermeden her zaman işler:

“çok merak ediyorum, kartlı telefondan nasıl olup da mesaj göndermişler?”
“kartlı telefondan mı?”
“evet… telefonunuzdaki mesaj bir kartlı telefondan gönderilmiş…”
“bilmiyordum bunu…”
“nasıl olmuştur bu sizce?”
“bilemiyorum? ben anlamam o tür şeylerden….”
“bu kadar şeyi yapmış olan onu da yapar!”

şenay hanıma hak veriyorum… ama içim rahatlamış değil….

“mutfakta üste rafta… ne vardı?”
“bir kağıt…”
“o kağıdı bulunca mı bitti oyun?”
“evet…”
“ne vardı kağıtta?”
“bir yazı…”
“elbette… ama ne?”
“bunu söylemek istemiyorum…”
“öyle olsun… yani dört yıldır bu oyunla mı uğraşıyorsunuz?”
“öyle de denilebilir ama asıl önemlisi yaşamaya devam ediyorum ve hayatımın hiçbir döneminde bu son dört yılda olduğu kadar mutlu olmamıştım… belki de o kazadan sonra hayata bakışım da değişti…”
“nerede kaldınız, nasıl şartlarda yaşadınız? parayı nereden buldunuz?”
“kızım, bunların gerçekten de önemi yok… detayları, aslında sadece araç olan bu şeyleri amaçmış gibi görmemek gerek… mutlaka bir yolunu buluyorsun… sadece ne istediğin önemli…”

babam gibi konuşuyor… babam da onlardan biri mi acaba? yok canım daha neler; onun gibi birini asla aralarına almak istemezler… o zaman makinesiyle en fazla şimdiye gitmek ister… sinir bozar… adamlara makinelerini kırdırtır!

“bir şey daha soracağım… sistemlerine dahil olabilmek için ne yapmak ya da nasıl biri olmak gerekiyor? yani neye bakıyorlar?”
“bu konuda konuşmasam daha iyi olur…”
“sadece merak ediyorum…”
“gerçekten de çok meraklısınız…”
“teşekkür mü etmem gerek bilemiyorum?”
“birkaç test yapıyorlar ve asıl önemlisi ölümcül bir kaza geçirip geçirmeyeceğinize göre karar veriyorlar…”
“ölümcül bir kaza?”
“evet…”
“kazanın gerçekleşmesini neden önlemiyorlar?”
“tarihsel olayları değiştirmekten çekiniyorlar…”
“ama sizi kazadan kurtarmakla da tarihsel gidişatı değiştirmiş oluyorlar?”
“bu konuda dikkatli olmak gerek… kişilik testlerini bu yüzden yapıyorlar zaten… ayrıca sürekli gözetim altında bulunuyor insan…”
“ama bize bir sürü şey anlattınız? bizi de mi gözetim altına alacaklar?”
“tarihte önemli bir değişikliğe ya da karmaşaya neden olmayacak konuşmamız…”
“nereden biliyorsunuz?”
“şu anda konuşabildiğimizden dolayı biliyorum… bir sakıncası olsaydı engellemekten çekinmezlerdi…”

kendimi çok zararsız hatta işe yaramaz hissettim… yani benim tüm gazeteleri falan aramam, bu konuda bir kitap yazmam ya da bir film çekmem olmadı bir karşı dernek kurmam olanaksız ha? tarihi değiştirebilecek bir kişiliğimin olmadığı bu kadar alçaltıcı söylenebilir! çok kızsam hadi, inat etsem? işte şimdi aklıma kötülük tohumları düştü, diye düşünsem? ne olacak bu ihtiyar geveze ortadan kaybolacak öyle mi? ama ortadan kaybolmaz ki; sanki hiç var olmamış gibi olur ve ben hiçbir şey anlamam… böyle olması gerekir… şimdi alacağım çok kesin çizgili, çelik gibi bir karar bu kadının benimle olan tüm ilgisini yok edebilir… tek yapmam gereken bütün bunları herkese anlatmakla ilgili ya da işte tarihi değiştirmekle ilgili bir karar vermek o zaman… verebilirim böyle bir karar! dernek kuracağım, örgüt kuracağım köklerini kazıyacağım, üstlerine soğuk su dökeceğim!

“olmadı?”
“anlamadım?”
“buradasınız hala…”
“evet?”

daha ikna edici olayım!

“olan biten her şeyi dünyaya duyuracağım!”
“bunu yapmayacaksınız ya da yapsanız bile ciddiye alınmayacaksınız…”

pes!

“peki beni aranıza alır mısınız?”
“nasıl?”
“yani işte, testler falan… sizin gibi…”
“ah… ama ben size yardımcı olamam…”
“neden? sadece beni onlarla tanıştırın…”
“onları kendi çabalarınızla bulun.”
“size yardımcı oldum…”
“ben de karşılığını fazlasıyla ödedim?”
“evet… haklısınız… pekala… onlarla bağlantı kurabilmem için sizin yardımınızı istiyorum…”
“bakın…”
“lütfen… gerçekten zararlı ya da sakıncalı biri olsam benimle iletişim kurmanızı engellemezler miydi?”
“olabilir ama…”
“üstelik bir sürü şey biliyorum bu konuda…”
“pekala… elimden geleni yaparım sizin için. ama hayatınızı bütün bunlara göre düzenlemeyin!”

neden istiyorum bilmiyorum… hayır biliyorum… ben eğlenmeyi seven eğlenceli biriyim ve evet, galiba biraz daha fazla yaşamak istiyorum!

(devamı: on dokuzuncu bölüm)