KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

Üç Buçuk Perdelik Özet: (Biri hevesle salıncağa oturmuş, diğeri salıncağın üst demirine tünemiş efektif vaziyette iki adam; komik bir tuhaflıkla ve tamamen kendi tercihleriyle oluşturdukları konumlarının absürd gerçekliği ile yüzleştiklerinde, bir zamanlar yanlarında saf tutan fakat şimdi onları dışarıdan seyreden diğerlerinin yaptıkları gibi kendi durumlarına en az onlar kadar hayasızca götleriyle gülmeyi becerebiliyorlardır.
Dur bak; daha bitmedi.
Vaziyetin tuhaflığı vahimdir; içindeki karşı konulmaz sallanma arzusuyla salıncak tahtasına kurulmuş o kapkara kıyafetli adam, bir salınımın gerçekleşmesini mümkün kılacak olan yerden yükseklik mesafesinin olmamasından ötürü salıncak tahtasıyla beraber götü yere vurmuş durumda ve yüzüne yerleşen aptalca bir gülümseme ile sabırla beklemektedir.
Salıncağın üst demirine tünemiş ve harıl harıl cebindeki demir halkaları salıncak zincirine ekleyen diğer adam ise, zincirin boyunu uzatarak sallanma arzusundaki adamdan tamamen bağımsız bir ruh haliyle yalnızca üzerindeki yükü boşaltmaya çalışıyordur.
Son perdede, kafası sadece hatıraları kurcalamakla meşgulken bir yandan da sallanmak derdinde olan adamın, hiçbir salınımın olması mümkün değilken bile yine de o salıncaktan düşmeyi becerebildiğine tanık oluruz.
Zincire yeni halkalar ekleyerek kendi ağırlığını dengelemeyi amaç edinen öteki adamınsa, yıllardır giymeyi reddettiği ve görmezden geldiği o parlak renkteki gömleği nihayet sırtına geçirmesiyle birlikte, rahat nefes almasını engelleyecek kadar sıkan yaka düğmesini açmakla açmamak arasındaki kararsızlığı belki de: özet niyetine sunulan bu uçuk pandomimsel şaklabanlığı geçiştirmeden okuyup, zihinlerinde canlandırdıkları imgelerin heyecanıyla histerik bir coşkuyla alkış tutan bazıları için bu olup biten herşey aslında, kendi ikilemlerinin sembolize edilmiş görsel bir uyarlamasından başka hiçbir anlam taşımamasıyla eşdeğerdir.
Sakın böyle özetin içine sıçayım demeyin!
Eğer yalanı kıvırabilseydim: yok ulan, hepsi yalan bunların deyip; sizlere yalan söylerdim.)
8.

Kendi mantık zinciri içerisinde araya bir yere sokuşturuverdiği ve biranın içildikten sonraki bardakta oluşan haliyle alakalı öznel boşluk kuramı yada açılımı veya her ne haltsa; işte bu coşkuyla fondiplediği birasının hemen ardından Zebulun’un kafasında yüzlerce kapının çarpılarak kapanan sesleri yankılandı.Midesinde ansızın başlayan yanmayı hissedebiliyordu.Kısa aralıklarla yoklayan bir geğirti nöbeti başladı.Kasıklarındaki basınçlı sancı ona bir an önce işemesi gerektiğini hatırlatıyordu.

İşte o anda, Arnavut kızı bir yerlerden düğmeye basılmış gibi Zebulun’un yanı başında bitiverdi.Hafifçe üzerine doğru eğilerek boş bardağı kavradı ve hiç konuşmadan gözlerinin içine doğru baktı.

Fakat Zebulun kızın o doyumsuz güzellikteki yeşil gözlerine saplanıp kalmadan ve hiçbir çekince göstermeksizin, giydiği yakası sünmüş tişörtünün içinden kendini gösteren kusursuz orantılardaki harikulade memelere gözlerini dikti.Muhteşem kıvrımları birbirinden ayıran, aradaki eşsiz çatal onu kendinden geçirmişti.O çataldan başka şimdi gözü hiçbir şeyi görmüyordu.Bir tuzaktı bu, yemlenmiş bir oltaydı ama ne yapabilirdi ki; kuvvetli bir girdabın içine çekiliveriyordunuz ve yapılabilecek hiçbir şey yoktu.Büyük oranda kendi iradenizle teslim oluyordunuz zaten.

Bu kıpırtılı, titrek ve terli çatala baktıkça Zebulun’un:

Önlerine dikilen kocaman bir dağın çevresinden dolaşmak yerine, vakit kazanmak adına hep aynı yanılgıya düşerek, o dağın daracık ve üstelik yılan gibi kıvrımlı tehlikelere gebe geçidine hiç düşünmeden dalıveren Bilmem Kaçıncı Alay Amerikan Süvari Atlı Birlikleri’nin, yukarıda üzerlerine taş yağdırmak için hazır bekleyen Kızılderililer tarafından, adamların bu aptalca zaaflarından faydalanarak ölümcül bir tuzağa nasıl da kolaylıkla düşürülebildikleri bağlamında, aklına tuhaf çağrışımlar geliyordu.Hatta bu mankafa alayın süvarileriyle kendisi arasında hiç zorlanmadan özdeşim kurabiliyordu.

Elbette, aynı şeyi ben de yapardım, diye düşündü.

Başıma gelecekleri hiç umursamadan, bu sert ve tehditkar ama küpür küpür vadinin olağanüstü simetrik geçidine gözüm kapalı dalardım.Sonra, altımdaki atı acımasızca mahmuzlayıp hızla daha aşağılara ve giderek daralan karanlık geçide doğru sürerken ...

Bir süredir elindeki boş bardağı tutarak eğilmiş vaziyette duran İrina, adamın memelerine kilitlenip kaldığını ve konuşamadığını fark edince öne ve adamın yüzüne doğru biraz daha eğilerek (bu sayede memelerinin büyük kısmını göstermiş ve bir anlamda elindeki silahın horozunu kaldırmış oluyordu) duru ve kısık bir sesle:

Alır mısın, dedi.

Hesabı ödeyebilecek kadar parasının olmadığını bilen ve bunun sonucunda çıkabilecek tartışmanın hararetinin de yüksek olabileceğini sezinleyebilen Zebulun, yine de bu geri çevrilemez önerinin görsel zarafeti karşısında dudakları arasından yalnızca iki kelimenin döküldüğünü duyabildi.

Evet ... tabi ki ...

İrina hınzırca gülümseyerek yanından ayrıldığı anda da gözleriyle gökyüzünü taramaya başladı.Hala kafasının hedef alındığı taştan bir tablet görünürlerde yoktu ama şimdi Kızılderililerin tepesine yağdırmaya başladığı yüzlerce irili ufaklı kayayı görür gibi oluyordu.

0 y o r u m :: KUTSAL KASE'NİN EREKSİYONİST BEKÇİLERİ

Yorum Gönder